Muhabbetle
Merhaba,
Bu, beni sizlerle buluşturan ilk yazı.Bu adreste sizlerle buluşup, düşüncelerimi paylaşabilecek olmaktan ötürü, kendimi bahtiyar addediyorum.Bu ilk yazımda, sizlerle, paylaşmak bağlamında, okumak ve yazmanın insanda bıraktığı izlere değinmek istiyorum.
Okumak, kişinin düşünce esaretinden kurtulması yolunda attığı ilk adımdır.Okuyan insan, konulara farklı pencerelerden bakabilen, tekdüzelikten kendini arındırmış, hayatı dört duvar arasına hapsetmemiş insandır.
Kuşkusuz, kişi, hayatın koşuşturması arasında her daim soluklanmaya mecburdur.Öyle ki bu soluklanma, vücut hücrelerinin alarm verdiği bir anda, damak tadına uygun bir kitabı okumakla hayat bulmaktır.Şehrin, insanın üstüne üstüne gelen beton yığınlarından sıyrılıp, bir nehir kıyısında dumanı tüten çayını yudumlamasıdır belki de.Eğer bu yapılmayıp, vücudun alarm sesine kulak tıkanırsa, hayat, bir yerinden kopmaya mahkum olacaktır.
Okumak, bir de cesaret işidir aynı zamanda.Öyle ki kitap, insanı, akvaryum misali fanuslardan alıp açık denizlere götürür.Okyanusta ufuk çizgisini yakalama adına, kıyılara gözleri kapatmaktır okumak.
Okumanın yaşamayı gerekli kılmak gibi de bir özelliği vardır. Okunan, lakin yaşanmayan yani paylaşılmayan her kitap, alındığı rafta bekliyor demektir aslında.Paylaşmayı bir pencere varsayarsak, bir kanadında okumak, diğer kanadında ise yazmak yeralır.Nasıl ki, acılar paylaşıldıkça azalıyor, sevinçler de çoğalıyorsa paylaşıldıkça, yazmak da öyledir işte.
Yazmak, üretmektir.Toprağa dikilen fidanların meyveye durduğunu görüp, insanın içinin coşmasıdır.
Velhasıl,
Size sesleneceğim bu sayfadan, kalemimin mürekkebi yettiğince.Sizler de kulak verirseniz bu sese ne ala...
Bir sonraki yazımızda görüşmek ümidiyle kalın sağlıcakla.
#