KONUMUZ ANAYASA
Konumuza başlarken Meşhur“Anayasso” Şiirini(1) hatırlayalım. İlk defa
Öğretmen Okulu öğrencisi iken duyduğum; ilgi çekici, ilgi çekici olduğu kadar da
bugünkü temel sıkıntılarımızdan biriyle ilişkili olabileceği, bu yönüylefikir verebileceği
düşüncesiyle sayfanın başında yer vermeyi uygun buldum. Belli olmaz, nerede ve
nasıl yanlışyaptığımızın, halkımızın Anayasayı,yasaları velhasıl devleti ve hükümeti nasıl
anladığının bazı cevapları belki de Belli' nin yerel ağızla yazılmış şiirindesaklıdır.
Niyet ve maksatsadece bundan ibarettir.
ANAYASSO
Gul, gurban olduğum Hökümet Baba!Baa bir alfabe veremez miydin?Gara dağlar gar altında galanda, Ben gülmezem Dil bilmezemŞavata' dan Hakkari' ye yol bilmezemGurban olam, çaresi ne, hooy babooov? Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde Ben fakiro, Ben hakiroDohdor ilaç, çarşı bazar tam- takiroGurban olam bu ne işdir hooy babooov! Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap suyu Parasizo, ÇaresizoBen halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizoBu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov! Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerlerYeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerlerHökümata arz eylesem azarlar Ben ketimo Ben hetimoBen ne biçim vatandaşım hooy babooov? Şavata' tan Angara' ya ses getmiirBiz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir Malımız yoh Yolumuz yohAngara'ya ses verecek dilimiz yohGanadımız, golumuz yohBu ne biçim memlekettir hooy babooov ? Yerin, yurdun adresesin bilmiremAngara' da: Anayasso!Ellerinden öpiy HassoYap bize de iltimasoBu işin mümkini yoh mi hooy baboov? Anayasalar ve Modern Anayasalar: Konumuz Anayasa olunca, K. C. VHAERE’ nin 1950 yılında yazılıp, 1951’ de ilkbasımı yapılan “Modern Anayasalar” adlı eserini bir kez daha okumak ihtiyacını duydum. TODAİE KYUP(Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Ens.Kamu Yön.Lisansüstü Uzm. Proğ) 1988- 89 Akademik Yılında “Anayasa Hukuku“ dersimize giren A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Yavuz Sabuncu hocamız(2007 yılında kanser rahatsızlığı sebebiyle 59 yaşında aramızdan ayrıldığını üzüntüyle öğrendim) bu eseri tavsiye etmiş ve yardımcı kaynak olarak temin etmemizi sağlamıştır. Değerli Hocamızın bana uzak olan siyasi görüşünübir yana bırakıp; öncelikle açık görüşlülüğünü, rahat davranışlarını, sade giyinişini, sevecentutumunu, öğrencilerine karşı samimi yaklaşımlarını, demokrat ve özgürlükçü düşüncesini heptakdir ettim, dolayısıyla hiç unutmadım. Farklı düşünceli TODAİE' den dönem arkadaşlarımın da aynı görüşte olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Görülüyor ki, kitapta modern Anayasalardan örnekler verilirken ve anayasalar sınıflandırılırken, bizim Anayasalarımızdan hiç söz edilmemiştir.ABD, Eski SSCB (Günümüzde Rusya Fed.), Birleşik Krallık(Büyük Britanya, dar anlamıyla İngiltere.Halihazırda yazılı bir Anayasası olmayıp, bu kavram mevcut hukuk kurallarının tümüyle izah edilmektedir), Fransa, Almanya, Belçika, Avustralya, İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Arnavutluk, Yeni Zelanda, Macaristan, İsviçre, Eski Yugoslavya(Srbs, Hrvt, Bs-Hr, Slov, Krdğ, Makd, Ksv), Eski Çekoslavakya (Günümüzde Çek Cumh .ve Slovakya), Finlandiya, Norveç, Hindistan, İrlanda, Romanya, Litvanya, Letonya, Estonya, Güney Afrika, hatta Orta ve Güney AmerikaÜlkeleri,Liberya, Malta, Seylan, Trinidad, Burma, Jamaika... gibi devletlerin Anayasaları inceleme konusu yapıldığı halde, bizim anayasalarımızdan, anayasa hukukumuzdan bir örnek bile bulunmamakta, olumlu veya olumsuz örnek olarak gösterilmemekte; dolayısıyla Modern Anayasalarsınıflamasında ve değerlendirmesinde esamimiz okunmamaktadır. Bundan çıkarılacak bir dersimiz vardır mutlaka.Yeni Anayasa için düğmeye basıldı: Yeni Anayasa Komisyonu 19 Ekim 2011 günü toplantısını yaptı. Mecliste temsil edilen dört partinin içinden kendilerince seçilen 3‘ er üyesinden oluşan bu komisyon TBMM Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığında çalışmalarına başladı. Ancak bu çalışmalar 24 şehidimizin haberi ile neredeyse tamamen gölgede kaldı. Allah böyle acılar vermesin, şehitlerimizden rahmetiniesirgemesin, aile ve yakınları ile necip milletimize sabırlar versin. Ortada acı bir gerçek var ki; anaların yüreği yandı, nice ocaklara ateş düştü, ülkemiz yasa boğuldu. Beklemediğimiz, asla beklemek istemediğimiz acı, acı olduğu kadar sıkıntılı ve lanet okutucu bir gündemle karşıkarşıya kaldık. Neredeyse 30 yıla yakın devam eden, sürekli yürek yakan bir illetle, kahrolasıterör belasıyla yaşamanın ızdırabını çekiyoruz. Öyle bir bela ki asıl işlerimizi bile unutturuyor. Millet olarak öncelikli hedeflerimizden biri de bu 30 yıllık belayı bir şekilde def' etmek olacaktır.Anlaşılıyor ki son günlerin bütün sıkıntıları(Vatana evlatlarının canına kast eden kan döken PKK, KCK, TAK terör belası, İsrail’in gizli faaliyetleri, Ergenekon ( 2 ) ve Derin Devlet salvoları, ABDve Derin Avrupa’ nın sinsi planları, Alman ve İngilizlerin servis ettiği komplolar) yeni bir anayasayapılamasının önüne konulan setler olmaktadır. Son olaylar bu yönüyle dikkat çekicidir. Vatanevlatlarının şehadetine yol açan hain saldırılar, kahpe tuzakların önemli kararların arefesindeveya ertesinde ortaya çıkması, hatta aynı günlere rastlaması bir tesadüf müdür? Sinsicedüzenlenmiş örtülü bir kollektif planın, iç ve dış bağlantılı derin bir organizenin eseri midir? Görülüyor ki, önemli karar, yasama faaliyeti, genel bir seçim, bir değişim hareketi sonrası bu tür ses getirici saldırı ve can yakmalar, derin hain duruşlar hep olagelmiştir. Bunu öncelikledüşünmemiz, bu kadar da tesadüf olup olmayacağını tartmamız gerekecektir. Bütün bunların dışında, bu acılara eklenen, Ekim 2011’ de meydana gelen, Van merkez ve Köyleri ile Erçiş ilçesinde büyük yıkım ve 600’ün üstündecan kaybımızın olduğu 7. 2’ lik deprem felaketi ile karşı karşıya kaldık. Bu üzüntüler içindeyken Milletçe tek yürek olarak bu felakete karşı gösterilen dayanışma, birlik ve beraberlik anlayışımız tek tesellimiz oldu. Rabbim terör belası... gibi musibetlerden, deprem... gibi yıkım ve afetlerdenmilletimizi ve insanlığı korusun.
Anayasanındeğişmez, değiştirilemez ilkeleri olmalı mıdır ?
Yoksaolmamalı mıdır?
Şayet, milletimiz bazı ilkelerivazgeçilmez olarak kabul ediyor ise, kahır ekseriyetle istiyorsa
zaten bu ilkeler kendiliğinden, böyle bir ihtiyaçtan Anayasada yer almışolacaktır. Daha açık
ifade ile, yasakoyucu irade bunu dikkate almak zorunda kalacaktır. Aynı zamanda, geçmişteki
yanlışlarımız dikkate alınarak“Yasa koyucu irade” ile “Yasak koyucu iradeyi de” biribirinden
ayırmak gerekecektir. Yoksa bir kesimin, sadeceiktidarın, ya da sadece muhalefetin
kendine göre değişmezlik talebi ileri sürmesi yeterli olmayacaktır.
Biliyoruzki 1961 ve 1982 Anayasasını ortaya koyan irade Adı “Milli Birlik
Komitesi” (3) ya da”Milli Güvenlik Konseyi” (4) olsun Millet iradesiile yakından uzaktan
ilgileri bulunmamaktadır. Milli irade yerine ikame edilen bu kurullar, kendi anlayışlarına ve
belirli partinin ilke ve anlayışına görehazırlayıp; halkımız açısından başka bir seçeneği
olmayan, neyi, niçin oylandığı bilinmeyen, zamanın şartlarına göre bilinmesi de pek
mümkün olmayan, hatta tanıtımı bile tam ve açık olarak olarak yapılmayan baskın bir
halkoylaması ile bu anayasaları kabul ettirmişlerdir.
Yeni anayasa hazırlanırken aşağıdaki sorularla konuyaaçıklık
getirmeye çalışalım:
a) Yapılmak istenen“yeni bir anayasa”dır. Bu bağlamda yenisini önceye dayandırarak
ve bağlayarak mı, yoksayeni baştan düşünerek mi yapacağız? Eskiye dayandırarak
yaparsak yenilemiş mi oluruz, değiştirmiş mi oluruz?
b) Yeni Anayasa TBMM’ i tarafından hazırlanıp kabul edilmeyecekse, bunun dışında
üstün ve ortak başka bir irade aramak uygunmudur? Doğrusu TBMM’ de kabul
edildikten sonra son sözün halka bırakılması değil midir?
c) Değişmez ilkeler, kırmızı çizgiler mevcuda göre mi, yoksa yeni olma özelliği
dikkate alınarak tamamen ihtiyaçlara ve çağınınşartlarına göre mi belirlenecektir?
d) Bir kesimin“Bunlar benim değişmezim ve vazgeçilmezimdir, dolayısıyla
senin de,yani herkesin ortak değeri olacaktır!” şeklinde telaffuz edilen
sunumları, tek seçenekli tercihleri nekadar gerçekliği yansıtacaktır?
e) Böyle bir sunum veya ezberle“genel- geçer kabul“ ortaya çıkacak mıdır?
f) Esasen herkesegöre’ liğin, busağlanamadığında milli
iradenin(Milletİradesi olarak) ekseriyetinin kabulü esas alınmayacak mıdır?
g) Değişmezlik kim, kimler tarafından vazedilmiştir? Vazedilecektir?
Vaz’edilmektedir? Böyle biranlayışın doğruluğunu iddia etmek veya
kabullenmek ne derecedemokrasi ile bağdaşır veya bağdaştırılır?
h) Kendine göre temel kabul edilenleri, herkes için “ortak payda ve
fayda” anlayışının dayanağı nedir? Bu dayanağın insan
hakkıyla, demokrasi ileve özgür düşünce ile yakın ilişkisi nedir?
i)Kim değişmez kuralları koyar, koyabilir ? Kim olursa kral
koyma,değiştirme hakkı olamaz, böyle bir haktan yoksundur? Bu şekildeki
bir tarafa ayrıcalıkve diğer tarafa yetkisizlik hangi kitapta
yazıyor? Bu şekilde bir hukuk anlayışı var mı dır?
k) Değişmez kuralı koyanların değişmez ve dokunulamaz
özelliği nedir? Veya olabilir mi?
l) Birileri nasıl oluyor da değişmezliği olan kurallarıkoyabiliyor, diğer
taraftan nasıl oluyor da bir başkası bunların çekim gücünde
bırakılabiliyor? Yani, hiçbir zaman değiştirme ve yeniden
düzenleme hakkı bulunmuyor?
m) Milli iradenin üstünde bu milletin bilmediği vebilemediği
başkaca iradeler mi vardır da bu şekilde tek yönlü katı tutum
sergileniyor ve dayatılmak isteniyor?
n) Milli irade anlayışı hangi iradenin özündevardır? “Millet iradesi” ile
“Kurucu irade” nasıl ilişkilendirilir? Biribirleriyle benzeşmesi var mıdır?
Ya da hangisi üstündür?
o) Dünya anayasaları ile ilgili yorum ve görüşler incelendiğinde; anayasanın
yapılması vedeğiştirilmesiyle ilgili olarak: aa)Parlemento tarafından
yapılan / değiştirilen Anayasalar
ab) SadeceParlementonun yapamadığı/ değiştiremediği, ancak halk
iradesi(Oyu) ile yapılan/ değiştirilen olmaküzere iki tip yasama gücü
ortaya çıkmaktadır. Modern anayasa anlayışındabizimkine benzer, darbe
ile götürülüp,darbe ile getirilen, kurucu meclis kılıfı ile kabulu sağlanan
bir Anayasalanlayışın bulunmadığı aşikardır. Yukarıda da bunun
örnekleri verilmiştir. Bu farklılık nasıl ve ne ile izahedilecektir?
p) Teknoloji gelişiyor, ihtiyaçlar farklılaşıyor veartıyor, insan hakları alanı
gelişiyor,genişliyor, devletler arası ilişkilerfarklı boyutlara ulaşıyor, insanlar
kalıplaşmış ve zorlamaya dayalı düşünce veyönetim sistemlerini
terkediyor; burada çok azı sayılan değişimlererağmen nasıl olacak da“değişmez
vedeğiştirilemez irade” diyerekgelecek nesillerin düşüncelerine
hangi hak ve yetki ile ipotekkoyabileceğiz?
r) Böyle bir değişmez iddiamızın dayanağı nedir? Bu dayanağın millet
nezdinde ne kadargeçerliliği mevcuttur? Bu kararı kimverecek ve ya
dün ya da önceden verilmiş bir kararın varlığını savunmak mümkün müdür?
s) Eğer bizdeki bu anlayışlar gerçekleri yansıtsa idive uygulama imkanına
sahip olsaydı, binlerce yıllık tarihimizde yönetimimizbaşlangıcında olduğu
biçimde süregelir, her yönüyle değişmez, yönetimive geleceği sabit kalan
bir toplum olurduk. Yaşandığı şekliyle birileriçıkar kalplaşmış umdeleriyle
hayatiyetini devam ettirir, tarih boyuncayönetim anlayışları değişmez olarak
kalırdı. Bütün bunlar, demokrasi ve insanhakları bağlamında kabul edilir bir
anlayış olarak kabul görecek midir?
Bu soruları artırmak, başka şekillerde sormak mümkün. İlgi duyan
ve konuyageniş ve subjejtif bakanlar açısından yeterli olacağı kanaatiyle
son bir soru ile kapatmak istiyorum.
t) Adı ister ”Kurucu İrade”, ister“ Milli İrade” olsun, esas olan
Milletin İradesidir. Milletinistediği, kabul ettiği şekilde olursa
Millet iradesi olur. Kabul ettirilmiş ve zorlamaya dayalı iradeile Milletin
iradesi olmayan iradenin“mili irade” olarak adlandırılması da yeterli
ve geçerliolamaz. Yani, resmi ideolojianlayışımızla ön plana
çıkarılmış”Milletin isteklerini biz biliriz, biz neistersek millet ona
mecburdur...” tiplemesi karşısındakisuskunluklar çok gerilerde
kalmıştır. İşin gerçeği ve demokrasinin gereği : Millet iradesine
dayalı olanıMilli iradenin esas alınmasıdır. Buirade bugün neyi
kabul ederse geçerli olan o kalır, o hayata geçirilir. Yarının millet
iradesi de bu konularda belkifarklı düşünür, ona göredeğiştirir
ya da devam ettirir. Bunudeğişmezlik kalıplarıyla bugünden
düğümlemeye, çözülmez halde gelecek nesillere bırakmaya
hakkımız olabilirmi?
Dün yapılanın, bugünyapılacağın ve gelecekte yapılacakların
buna göre şekillenmesi demokrasinin ve çağdaşyönetim anlayışının
bir gereği değil midir?
(Devam edecek)
DipNotlar:
(1) ŞemsiBelli: (Malatya1925, İstanbul 1995) Türk yazar, gazeteci, eğitimci
ve siyasetçidir. Haydarpaşa Lisesi veAnkara Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra
Avukatlık ve Gazetecilik(Vakit, Cumhuriyet, Ulus, Son Havadis, Milliyet,
Hürriyet, Dünya gazeteleri) ve Edebiyat Öğretmenliği(Vefa Lisesi,
İstanbul Kız Lisesi, Çapa Öğretmen Okulu ve GazetecilikYüksek Okulu’ nda
öğretimgörevlisi), radyo vetelevizyon programları yaptı, dergi vegazete çıkardı .
1969- 1970 yıllarında‘ da Mustafa Timisi’ nin kurucusu olduğu Birlik Partisinin(BP)
Genel sekreterliği yapmıştır. Şiirlerinin yanı sıra tiyatro, gezi yazısı, anı, araştırma-
nceleme alanlarında da ürünler vermiş bir edebiyatçıdır. Yerel ağız özellikleri
gösteren kırsal şiirleri özellikle Anayasso adlı şiiri ile tanındı. BirYangının Külü
adlı unutulmaz şarkının söz yazarıdır. Siyasal taşlamaları da olan
Şemsi Belli, 1968’den sonra toplumcugerçekçi akım içerisinde
değerlendirilebilecek biçimde, ancak onlardan farklı olarak,yerel ağız özellikleri
gösteren kırsal şiire yöneldi. Bu dönemin en ünlü şiiri Anayasso’dur. 1968 yılında
yayımlanan bu şiir ile ülkenindoğusunda mahrumiyet içinde yaşayan insanları
gündeme getirerek büyük ilgiuyanırmıştır. BoğazKöprüsü inşası hakkında
tartışmaların sürdüğü, özellikle CHP başta olmak üzere sol kesimin Boğaz
Köprüsü yapımına karşı çıktığı, bilhassa yoksulluk edebiyatının çokça yapıldığı
bir dönemde Zap Suyu' nu tel üzerinde geçen insanların çilesini şiir yoluyla
öğrenmek toplumda aynı zamanda büyük yankıdoğurmuştur.
(2) Ergenekon: Öncelikle tarihimizde önemli yeri olan bir kahramanlık
destanının adıdır. Aynı zamanda Türk Milletinin özgürlük vebağımsızlık
karakterini temsil eder. Tarihi değeri olan“Ergenekon“ adının terörle birlikte
veonunla özdeşleşmiş gibi anılması üzücü ve can sıkıcıdır. Mahkemeler“ETÖDavası”
adıyla devam etmektedir.Birileri bu adı kendilerineyakıştırmak ve de
cesaret almak için kullanıp bu suretiyle mi teröre bulaşmışlardır? Yoksa,
varlığından söz edilen“ derin devletterörü” bazıları tarafından maksatlı
olarak böyle mi adlandırılmıştır? Herne şekilde olursa olsun bunun vebali
kötü niyetle kullananveya adlandıranlara aittir. Bağımsız Yargı
inşallah gerçeğiortaya çıkaracaktır.
(3) Milli Birlik Komitesi (MBK) 1960’ da Orgeneral Cemal Gürsel ve
General- Albay- Yarbay- Binbaşı ve Yüzbaşılar’ dan oluşan darbe ile iş
başına gelmiş, çoğunluğu kurmay olan, Yeni Meclisin açılması ile birlikte
15 Ekim 1961 den sonra "Ömürboyu" kaydıyla TBMM’ ne Tabii Senatör
atanan, sağ kalanların 1980 darbesine kadar üyeliğinin devam ettiği, varsa
sağ olanların kendilerinin, ölenlerinise eş ve çocuklarının emekli TBMM
üyesi / yakını sıfatıyla her türlü haktanyararlandığı, Meclis üyelikleri
1961- 1980 arası seçilmiş Meclis üyelerine göre ayrıcalıklı bulunan
38, kendiaralarında yaptıkları tasfiyeden ve Alparslan Türkeş ve 13
arkadaşının yurtdışı görevlere zorunlugönderilmelerinden sonra sayıları
Kasım 1960’da 24’ e inen ve bu sayı ile yeniden teşkilatlanan, kendiliğinden
yürütmeve yasama yetkili olağanüstü ekibin adı.
(4) Milli Güvenlik Konseyi(MGK) 1980’de Genel Kurmay Başkanı
OrgeneralKenan Evren ve Kuvvet Komutanlarından oluşan 5 kişilik
ekibin adıdır. Milli iradeyi asla temsil yetkisinehaiz olmayan bu konsey
ve Komiteler ve ardından kurulan, yine bunlar tarafından seçtirilen
hemen hemen tamamına yakını aynı görüşü paylaşan sözde“Danışma
Meclisleri” hiçbir şekilde Milletin temsilcisi olamamışlardır. Sadece
Askeri darbe Komitelerine ve bazı azınlıkta kalan kesimlere ısmarlama
Anayasa taslakları hazırlamışlardır. İşte Danışma Meclisi üyeliğine
can alıcı bir örnek: Kamer Genç, Danıştay Savcısı iken Tunceli
temsilcisiolarak seçilmiştir. Şu husus mutlaka bilinmelidir ki, daha
önceki Anayasayı ve TBMM’ yi yaptıkları darbe ile tamamen ortadan
kaldıran, durumdan vazife çıkaran ve 27 Mayıs 1960- 15Ekim 1961
arası kendisini tarafından kendini görevli ve yetkili kılan MBK ve
12 Eylül 1980- Kasım1982 arası aynı şekildekendilerini görevli ve
yetkili kabul eden MGK, devleti yönetmekle kalmamış, aynı zamanda
yasama yetkisini dekullanarak seçilmiş bir Meclis gibi Kanun
çıkarmışlardır. TBMM’ nin olmadığı dönemlerde anılanKomite
ve Konseyler vasıtasıyla çıkarılan bir çok kanun halayürürlüktedir.
#