Kafamız bi milyon
“ “Sonsuz bir ömrümüz varmış gibi nasıl da debelenip duruyoruz kazandıktan sonra yüzüne dahi bakmaktan aciz olacağımız o dünyalıklara ulaşmak için. Oysa bir sükûnet satın alabilseydik keşke kendimize ya da ne bileyim en azından usulcacık bir metanet belki. İlle de bana soracak olursanız şen bir gönül satın almak isterdim ben kendime. Ama öyle ucuz değil işte onu kendim için ilmek ilmek işlemeliyim. Bunun için öncelikle ilk düstur: Benim olan güzeldir. Ve arttırıyorum ikinci düstur: Beklentilerini en aza indir. Sıralayıp durabilirim. Kişisel algılama, felaketleştirme, zamanının gelmesine izin ver, olmuyorsa sonunda ölüm yok ya, haksızlığa uğrayabilirsin, hata yapabilirsin, herkesi sevmek zorunda değilsin, herkes tarafından sevilemezsin, öleceğini asla unutma, ailen en mühimi asla unutma, insanları tek bir olay ile yargılama, bir kişide gördüğün yanlışı o kişinin ait olduğu gruba genelleme, seni şaşkın hallerinle kabul eden dostlar edin, dostlarını şaşkınlıklarıyla kabul et, hareket et, şiirler söyle kafiye kaygısı olmayan, söylenmiş anlamlı şiirlere sarıl, kitapların olsun içinde altı çizili cümleler olan, güzel manzaralar ile doldur gözlerini, acı ve hüzünden korkma, kuldan medet umma, çokça mühim olanı gülümse ve dahi en mühimi aşkla yap nasibine düşen görev ne ise zira severek yaparsan sanat olur. Kendinden asla vazgeçme.
07.08.18”
diye dökmüşüm içimi malum zamanda. Dökmüşüm de nereye dökmüşüm acaba? Ah bu içim ne arsız ne uslanmaz bir çocuğa ev sahipliği yapıyor. Allah onun iyiliğini versin. Versin de beni ben olmaktan uzaklara fırlatıp atan bu hallerim ıslah olsun. Lafa gelince ebemkuşağı gibiyim mübarek. İcraat ya icraat… Bunca sene sırtımda taşıdığım bu kadar gereksiz dünyalıkla kendime yaptığım insafsızlıkların hesabını nasıl vereceğim ötelerde bakalım. Şükür ki güvendiğimiz hiçbir vakit amelimiz değil. Şükür ki kurtuluşumuzun yegâne sahibi Rahman olan. Bizi sarıp sarmalasın O’nun rahmeti tüm akşam ezanlarıyla.
Amin.
29.01.20”
diye döktüm içimi sonra da. Ekledim en üstteki yazıya malum tarihte akşam ezanına müteakip sakin bir edayla.
Baktım bu metin uzunluğu karizmamı sarsacak kısalıkta dur biraz da suyundan koyalım deyip aşağıdakileri karaladım bide yetinmedim okumakta olduğunuz şu açıklamayı başına sonradan yama yaparaktan kondurdum.
“Susadım çeşmeye inmez olaydım.” diyor diyen. Hiç demiyor ki susatan kim, suyu yaratan kim, çeşme kimin… Demesinler, sormasınlar, uyusunlar… Kendi başınızı yaktınız zaten sormayarak, görmeyerek, duymayarak, aramayarak en mühimi okumayarak pek daha mühimi Hakk’ın üstünü örterek bari bırakın şu insanlar bi sorsun: Bu değirmenin suyu nerden geliyor hacıııı, değirmen kimin, ne işe yarar, başı neydi, akıbeti ne olacak?
Heyhat… Kafamız bi milyon, yolumuz ise dersin sanki uçurtmaları yutan bir kanyon…
Durun durun kapatmayın. Bi önceki paragraftan düşmüş bir soru kalmış klavyenin ucunda. Yazıııık. Onu da iliştirelim şuraya da dışlamış olmayalım. “Hümanist” –ki ne anlama geldiğini çok daha mühimi nerden geldiğini öğrenmenizi şiddetle tavsiye ederim.-bir toplumuz biz nihayetinde de mi güzel kardeşlerim. Hadi durmayalım da klavyenin ucundaki cümleye bir kulak verelim.
“Bu cümleleri kurduran kim?”
Ohoooo … Şimdi kafaları bi milyon yapmanın âlemi ne değil mi güzel kardeşlerim? İyisi mi o popüler deyimle bırakalım mı bu eski/yobaz kafaları! Bırakalım da biz de uzay çağını mı yakalayalım!
Neyse. Nihayetinde O her halükarda nurunu tamamlayacak. Gam ne haddimize… Biz tarafımızı doğru seçelim yeter.
Biz İbrahim’e o minnak gagasıyla bir parça su getiren o kuşuz Allah’ın izniyle.
Allah’ın selamı üzerinize olsun kardeşlerim.
Hoşça bakın zatınıza.
#bimilyon #yobaz #ibrahim