İKİ FARKLI ‘‘İNSAN’’ ALGISI
İKİ FARKLI ‘‘İNSAN’’ ALGISI
Dünya üzerinde aslolan, insandır. Dinler, ideolojiler ve yaratıcı, insanı muhatap almıştır. İnsan olmasa, dünya anlamsız kalacaktı; dünyaya anlam ve şekil veren, insandır. İnsanın ne olduğu, değeri, insana nasıl yaklaşılması gerektiği, dinlere, ideolojilere ve medeniyetlere göre değişmektedir.
Günümüzde insanın, insana verdiği rahatsızlığı, insanın insana yaptığı zulmü, haksızlık ve hadsizliği başka bir varlık vermemektedir, verememektedir. İnsan, en çok insandan çekmektedir; bunun temelinde de insanın, insana bakışı, insanın insanı nasıl algıladığı yatmaktadır.
Batı medeniyeti, insanı, tarih boyunca, bir hayvan türü olarak görmüş ve tanımlamıştır. İlkçağlardan itibaren Batı’nın yetiştirdiği düşünce ve bilim insanlarının çoğu, insanı akıllı hayvan, sosyal hayvan, ekonomik hayvan, alet yapan ve kullanan hayvan olarak tanımlamışlardır. Darwin’le ön plana çıkan evrim teorisine göre insan, bir hayvan türü olan maymunun evrimleşmesiyle tarih sahnesine çıkmıştır. Bu teori ile insanın bir tür hayvan olduğu, hayvan türünün dönüşümü ile insanın ortaya çıktığına bilimsel (!) izah da getirmişlerdir. Bu izahlar, yine Batı’da ortaya atılan, geliştirilen ırkçı teorilerle de ilişkilidir; hatta bu ırkçı teorilere Antropoloji bilimini de kullanarak kendilerince destek buldular. İnsanı bir hayvan türü olarak gören ve ırkçı izahlarla insana yaklaşan bir medeniyetin, Batı’nın insana yaklaşımı hele hele kendinden (beyaz ırktan veya onların inancından) olmayanlara yaklaşımı, tarih boyunca felaketlere, yıkım, soykırım ve sömürüye yol açmıştır. Tarihte buna ilişkin pek çok örnek, kanıt gösterilebilir. Batı’nın bu bakışı ve yaklaşımı, halen değişmemiştir. Bu yaklaşıma karşı çıkmak, bu yaklaşımın doğuracağı sonuçları hoş görmemek, reddetmek gerekir.
İslam’ın insana özgün bir bakışı vardır. İslam, insana saygı duyar, değer verir. Kur’an’da insan, eşref-i mahlukat (en şerefli varlık) olarak nitelendirilir; ancak onun, yaptıklarıyla esfel-i safilin’e, belhum adal’a dönüşebileceği söylenir; yani o şerefli, o üstün varlık, yaptıklarıyla sefillerin sefili, aşağıların aşağısı, hayvandan daha aşağı bir mahluk haline gelebilir. İnsanı bu hale getiren, yaptıkları, işledikleridir. Kur’an’da, kainattaki her şeyin, insan için yaratıldığı, insana hizmet için yaratıldığı anlatılır; insanın, kendisine hizmet için yaratılmış olan varlıklara dostça yaklaşması istenir. İnsana verilen her şey, emanettir ve insan, yaptıklarından hesaba çekilecektir. İnsan, eşref-i mahlukattır; çünkü yaratıcı, insana akıl ve irade vermiş, insanı muhatap almıştır; yaratıcı, insanı ahsen-i takvim üzere yani en güzel kıvamda, en güzel surette yaratmıştır. İslam’da ırkçılık yoktur; yasaktır, günahtır. Irk, soy, üstünlük vesilesi değildir. İnsanın ilk atası, yine insandır; insan, hayvandan türememiştir. İnsan, özgün, farklı, değerli bir varlıktır. İnsanlarda görülen farklılıklar, Allah’ın ayetlerinden, Allah’ın varlığının delillerindendir. Allah, insanların tanışmalarını ve dostça geçinmelerini istemektedir. İnsan, insana emanettir; tüm insanlar, kardeştir. İnsanı, insanlıktan uzaklaştıran her şey yasaktır. İslam’da, insandan kula değil Allah’a kulluk/ ibadet etmesi istenir. Kula kulluk yasaktır. İnsan, kuldur ve kul hakkı çiğnemek, günahtır. Batı’da insan hakları kavramı ve duyarlılığı oluşmadan bin sene evvel İslam’da kul hakkının çerçevesi çizilmiş; kul hakkına (kul, sadece insan değil yaratılmış olan her şeydir) saygılı olunması istenmiştir. Bizzat Hz. Muhammed, insana yaklaşım konusunda en güzel örnektir.
Yaklaşık bin senedir İslam’la yoğrulan Türk kültüründe insana ilişkin yaklaşım, daha özgündür. Ahmed Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş’ın… insana ilişkin söz ve davranışlarına baktığımızda bu özgünlük, hayranlık ve hoşnutluk uyandırır. Buna göre insan, kainatın özüdür, özetidir. İnsana saygı, hoşgörü, sevgi esastır; insana hizmet, ibadettir. Kalp kırmak, Kabe’yi yıkmak gibi kötüdür. Kalpler, Allah’ın tecelli ettiği, nazar ettiği, sığdığı yerdir. İman, dille söyleyip kalple tasdiklenir. Kalp o sebeple önemsenir. İnsanda kalp ne ise dünyada Kabe odur. Kabe, dünyanın kalbidir, beytullahtır, Allah’ın evidir. Gönül yapmak, Kabe’yi yapmak gibidir. Bu yaklaşım, Batı’da bile birçok insan tarafından hayranlıkla, hoşnutlukla, övgüyle karşılanmış, kabul görmüştür. Kültürümüzde ve tarihimizde ırkçılık olmamıştır; biz, insanı, emanet olarak, kul olarak görmüşüz ve ona göre davranmışız.
İslam toplumları ve kendilerini Müslüman olarak niteleyen kişilerin, İslam’ın insan anlayışını, insana yaklaşımını öğrenmeleri, hatırlamaları ve buna uygun tavır geliştirmeleri gerekir. Hele hele Türk – İslam kültürünün insana verdiği değer bu kültür mensuplarınca iyi kavranmalı, yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Bu sayede insanın insana zulmü, haksızlığı ve hadsizliği bir ölçüde önlenebilecektir.
#insan #insan-algisi #insana-yaklasim #insana-bakis