IHLAMUR KOKULU ŞEHİR: “ÜSKÜP”
Üsküp’ü fetheden “Yiğit Mehmed Paşa”, 1392’den itibaren 22 yıl burada yaşamış; ardından şehrin idaresi, 1439 yılına kadar oğlu “Gazi İshak Paşa”da kalmıştır. Bilahare vilâyet komutanlığını1463 yılına kadar İshak Paşa’nın oğlu “İsa Bey” üstlenmiştir.
İstanbul’dan evvel fethedilen Üsküp’te, “iskân siyaseti” başarıyla uygulanmış ve şehir idarî bir merkez olmasının yanında, ticaret merkezi hâline gelmiştir. 1912’de başlayan Balkan Savaşı’nda Sırpların eline geçen şehir, 1944 yılına kadar Fransız, Bulgar ve Alman işgallerini yaşamış; bu tarihte “Partizanlar” tarafından geri alınarak Tito Yugoslavya’sının bir parçası hâline getirilmiştir. Vardar Nehri kıyısında mütevazı bir şehir olarak bugünlere kadar varlığını koruyan Üsküp, Balkanlar’daki Osmanlı mirasının en güzel örneklerinin görülebileceği bir yerdir. Osmanlılar devrinde pek çok devlet ve ilim adamının yetiştiği Üsküp’te dünyaya gelen isimlerden biri de, bu şehri şiirlerine tam manasıyla taşıyan büyük Türk şairi “Yahya Kemal”dir. Çocukluk ve gençlik hatıralarında ilk şiirini Üsküp’te bir “Sadî Tekkesi”nde yazdığını anlatan Yahya Kemal, doğduğu şehri şöyle anlatmaktadır:
“Üsküp ki bir Müslüman şehirdi
Bin bir türbeyle müştehirdi.
Vardar’sa önünde bir nehirdi
Her an tekbirle çağlar..”
Geçmişi onuncu yüzyıla kadar uzanan ve Osmanlı’nın şehri fethinden sonra bugünkü görünümüne kavuşan “Üsküp Kalesi”, panoramik açıdan şehrin en güzel görülebileceği yerdir. İçinde barındırdığı tarihî ve kültürel eserlerle hâlâ Osmanlı’dan izler taşıyan Üsküp’e güzellik katan önemli mimarî yapıların başında, buranın sadece bir Makedon şehri olmadığını ispat eden camiler gelmektedir. Üsküp, aynı zamanda bir tekkeler diyarıdır. “Rufaî Tekkesi” ve “Vefa Baba Tekkesi” varlığını koruyabilmiş; fakat pek çok tekke günümüze ulaşmamıştır.
Üsküp’teki Osmanlı eserlerinin çoğunluğu 15. ve 16. yüzyılda inşâ edilmiştir. Bilhassa hanlar ve hamamlar günümüzde yapılış maksatlarının dışında kullanılmaktadır. Bazıları da bakıma muhtaç haldedir. Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde Üsküp’ten söz ederken; şehirde 1 kale, 45’i cuma camii olmak üzere, “120 mescid, 2 medrese, 9 dârü’l-kurrâ, 70 mektep, 20 tekke, 110 çeşme, 7 kervansaray, 2150 dükkânı olan bir çarşı, 1 bedesten, 1 köprü, han ve hamamların” olduğunu bildirmektedir. Fakat bunların pek azı günümüze ulaşmıştır.
Osmanlı dönemine ait eserler, “Türk Çarşısı” olarak da bilinen ve bir Anadolu şehri havasını yansıtan bölgede yoğunlaşmıştır. Osmanlı mimarisinin en canlı misallerini içinde barındıran ve beş asır boyunca Balkanların en büyük ticaret merkezlerinden biri olan çarşı, Makedonya’nın en iyi korunan tarihî mekânlarındandır ve sokakları kesme taşlarla döşelidir. Kalenin yamaçlarından başlayarak Vardar Nehri kıyısında yayılan çarşının ilk banisi, Yiğit Mehmed Paşa olmakla birlikte, Gazi İshak Paşa tarafından 1440’lı yıllarda inşâ ettirilen tarihi “Bedesten”in etrafında zaman içinde geniş bir çarşı teşekkül etmiştir. Günümüzde çeşit çeşit hediyelik eşyaların yanı sıra, geleneksek el sanatları ürünleri şehri ziyarete gelen turistlerin beğenisine sunulmaktadır.
Üsküp’ün en eski camilerinden olan “Murat Paşa Camii” de Türk Çarşısı’nın içinde yer almaktadır. Beş kemerli geniş bir avlusu bulunan cami, sade bir mimariye sahiptir. Ahşap sütun başlıklarına ve tavanlarına nakşedilmiş kalem işleri görülmeye değerdir. Yangınlarda ve depremlerde gördüğü hasarlardan dolayı çeşitli tarihlerde onarım gören caminin karşısında bulunan tarihi “Çifte Hamam”, günümüzde “sanat galerisi” olarak kullanılmaktadır. Çarşıdaki tarihi yapılardan biri olan “Kapan Han”ın alt katında dükkânlar ve kafeteryalar bulunurken, üst katının bir kısmı kız talebelerin eğitim aldığı bir medreseye tahsis edilmiştir. Vardar Nehri üzerindeki tarihi Fatih Köprü’nün çarşı tarafında yer alan “Davut Paşa Hamamı” da Osmanlı mimarisini aksettiren karakteristik bir üslûba sahiptir. Ama etrafında inşâ edilen idarî yapılar ve işyerleri, köprü ile hamamın arasına girmiş, hamamın siluetine gölge düşürmüştür. Burası da günümüzde “milli galeri” olarak kullanılmaktadır.
Kale yakınındaki “Mustafa Paşa Camii”nin restorasyonu 2011 yılında TİKA tarafından tamamlanmış ve ibadete açılmıştır. Üsküp’te İslâm mimarisinin en gözde eserlerinden biri olan ve şehre hâkim bir konum yer alan cami, Sultan 2. Bayezid ve oğlu Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı Devleti’nin önemli şahsiyetlerinden Vezir Mustafa Paşa tarafından 1492’de yaptırılmıştır. Üsküdar Ayazma Camii’ne benzerliği ile dikkat çeken caminin, geçmişte bir medresesi ile birlikte talebelere ve muhtaçlara karşılıksız yemek dağıtan bir imarethanesinin olduğu bilinmektedir. Günümüze bu eserlerin sadece kalıntıları ulaşmıştır. Cami avlusundaki şadırvan fıskiye, eski şadırvanın yerine 1933’te yapılmıştır. Caminin sağında yükselen ve sade bir mimariye sahip olan minare, 47 metre yüksekliğindedir.
Geçmişten bugüne “Hünkâr Camisi, Sultan Camisi, Eski Cami, Saat Camisi” adlarıyla da bilinen “Sultan Murad Camii”, 1438’de inşâ edilmiş ve en son 1911’de “Sultan Reşad” devrinde olmak üzere, çeşitli tarihlerde tadilat örmüştür. Maalesef medresesi ve imarethanesi günümüze ulaşmamıştır. Yahya Kemal’in de çocukluğu, avlusunda ıhlamur ağaçları bulunan bu camide geçmiştir. Yan tarafında ve kıble istikametinde bulunan kabirler, “Beyhan Sultan” ile “Dağıstanlı Ali Paşa”nın aile mezarlığıdır ve ikisi de bakıma muhtaç durumdadır. Caminin yakınındaki 16. yüzyıla ait “Saat Kulesi”, bölgedeki ilk ve tek saat kulesidir.
Makedonya’daki en değerli İslâmî yapılardan biri kabul edilen “Gazi İsa Bey Camii”, Sultan Murad Camii’nin kuzeyinde yer almaktadır. Osmanlı akıncısı İsa Bey, İshak Paşa’nın oğlu, Üsküp’ün ilk fatihi Yiğit Mehmed Paşa’nın torunu ve şehrin üçüncü serhat muhafızıdır. Üsküp’te Osmanlı-İslâm kültürünün yerleşmesi için, babası İshak Paşa ile birlikte çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1476’da yapılan eser, ilk dönem Osmanlı mimarisinin zaviyeli cami örneklerindendir. İki kubbeli caminin minaresi ana duvara bitişiktir. 7,5 metre çapında 550 yıllık ulu bir çınarın bulunduğu cami avlusunda, İsa Bey’in oğlu Mehmed Bey ve İsa Bey’in yeğeni Bali Bey’in mezarları bulunmaktadır. Yahya Kemal’in annesi Nakiye Hanım’ın kabri de bu avluda içindedir; ama kesin yeri belli değildir.
Üsküp’te bulunan ecdat yadigârı bir diğer eser de, 1504 tarihli “Yahya Paşa Camii”dir. Caminin banisi Yahya Paşa, Sultan 2. Bayezid dönemi devlet adamlarındandır ve kendisi de aslen Üsküplüdür. İlk yapıldığı yıllardaki orijinalliğini yitiren ve tek orijinal kısmı olan uzun minaresiyle dikkat çeken cami, geçirdiği onarımlar neticesinde dairesel kubbe yerine, piramit şeklinde bir kubbeye sahiptir ve tavanının ahşap işlemeleri görülmeye değer güzelliktedir.
Milliyetçi Makedonların şarkılarında, şiirlerinde önemli bir yer tutan “Vardar Nehri”, Müslüman ve Ortodoks mahallelerini birbirinden ayırmaktadır. Şehirde Osmanlı yapılarının yoğunlukta olduğu Müslüman Mahallesi, tarihi kimliği ile öne çıkarken, nehrin öte yakasında bulunan Makedon bölgesi, modern mimarisiyle dikkat çekmektedir. Vardar nehri kıyısında yer alan “Tarihi Meydan”, “Üsküp 2014 Projesi” ile yeni bir çehreye bürünmektedir.
520 yıl Osmanlı idaresinde kalan şehri, hem coğrafî hem de etnik ve dinî açılardan ikiye bölen nehrin sağında yer alan “Makedonya Caddesi”, oldukça hareketlidir. Şehrin bu tarafına, uzun zaman Balkanların kilit noktalarından biri olan “Taş Köprü” ile geçilmektedir. Üsküp’ün alâmet-i farikası Vardar Nehri ise, Vardar Nehri’nin alâmet-i farikası da üzerindeki bu tarihi Osmanlı Köprüsü’dür. Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren 1912’ye kadar bu köprüden Osmanlı askerleri geçmiştir. Ama şimdilerde köprü, etrafına yapılan devasa büyüklükteki heykellerin gölgesinde kalmış, namazgâhındaki kitabe kaldırılmıştır. Bugün sadece yayalara açık olan köprünün Türk Çarşısı tarafına Büyük İskender’in babası (Flip), annesi ve Kiril alfabesini bulan “Aziz Kiril ve Aziz Methodi” kardeşlerin; diğer tarafa ise, Büyük İskender ve vaktiyle Osmanlı’ya baş kaldıran Makedon liderlerin heykelleri yapılmıştır. Çevresi ihtişamlı yapılarla donatılan meydanı süsleyen en önemli eserlerden biri olan meşhur “Burmalı Cami” 1928’de 1. Yugoslavya Devleti zamanında yıkılmıştır. Makedonya Caddesi üzerinde dikkat çeken unsurlardan biri de, “Rahibe Teresa” (1910-1997) için yapılan müze ve önünde bulunan heykeldir. Aslen Katolik bir Arnavut aileye mensup olan Rahibe Teresa’nın asıl adı, “Gonca Bagaciv” olup, Hindistan’ın Kalküta şehrinde ölmüştür.
Üsküp ve genelde de Makedonya’da Türk damak tadına çok benzeyen, farklı lezzetleri içinde barındıran köklü ve zengin bir mutfak kültürü bulunmaktadır. Üsküp’ü gelenlerin ana menüsünde elbette ki öncelik köftedir. Bunun yanında sarma, dolma, güveç, bamya, sucuklu kuru fasulye ve börek, Üsküp mutfağının sadece bir kısmıdır. Üsküp’ün ve genel itibariyle Makedonya’nın bir diğer meşhur tarafı da, çok sayıda muhallebici, tatlıcı, kuru fasulyeci ve lokantacı çıkarmasıdır.
Murat DUMAN
#