Nerede o eski ramazanlar…
Onbeş yaşımda iken oruç tutmağa başladım. Başladığım günden bu yana orucumu hiç bırakmadım.
Ancak askerden terhis olduğumuz zaman yola gideceğimiz için iki gün seferi olduğum için tutmadım. Eve döndükten sonra iki gün kazaya kalan oruçlarımı tuttum.
Daha sonraları rahmetli babacığımdan görerek alıştığım ve kaç senedir tuttuğumu hatırlayamadığım şevval oruçlarını da tutmağa başladım.(Şevval orucunu başka bir yazıda anlatırım. İnşallah) Hatta daha sonraları ameliyat olduğum halde yine dikişlerim daha dururken bile orucumu tutmağa devam ettim.
Öğleye kadar alınması gereken ilaçlarımı sahurda, öğleden sonra alınması gerekenleri ise iftardan sonra alarak orucuma devam ettim ve ediyorum. Komşular iftara birbirlerini davet eder ikramda bulunurlardı. Aradan geçen zaman içinde bunlar ya unutuldu veya vazgeçildi çok azı müstesna.
İftar çadırları kurulur gariban vatandaş orada iftar yapardı. Bundan da vazgeçildi. Varlıklı olanlar sofralarında kendileri gibi olanlara yer veriyor. Yoksulun halinden anlayan yok.
TERAVİHE GİDERDİK…
İftarı yapıp akşam namazını kıldıktan sonra teravih namazını kılmak için çarşıya inerdik. Her yerde elektrik yok. Ellerimizde el fenerleri ile giderdik. Bazı yollar çok karanlık olurdu. Ben oruca başladığım zaman kışa rast gelmişti. Geceleri karlı olan yerler ayazdan cam gibi olurdu. Kaymadan yürümek mümkün değildi.
O zamanlarda Geyve’nin nüfusu yaklaşık 5.000 kişi idi. Camii Şerifler tıklım tıklım dolardı. Biraz geç kalacak olsak bazı Camii Şeriflerde hiç yer bulamazdık. Onun için yaklaşık olarak 25–30 dakika önce Camiye gider hemde Vaz-u nasihat dinlerdik. Herne kadar akil ve baliğ isek de ıslak ayakla içeriye girmezdik.
Mutlaka ayaklarımızda temiz çoraplarımız olurdu. Büyükler ön saflarda bizler arka saflarda ve kadınlar en arkada ve bir perde arkasındaki yerlerinde namazlarını eda ederlerdi. Aradan geçen zaman içinde Cami oranında artış oldu. Lakin buna paralel olarak da nüfus oranı beş mislinden fazlaya katladı. Yani 5.000 olan nüfus 27.000 oldu. Tıklım tıklım dolu olan Camilerde geçen seneye kadar bir iki tanesi hariç diğerlerinde yine cemaat vardı.
SAFLAR ARASINDA BOŞLUK…
Yeni bir adet çıkarıldı saflar arasında boşluklar var. Safı doldurmasını istediğiniz cemaat yüzünüze bakarak “asker değiliz, istediğimiz yerde safa dururuz.”deyip safı doldurmaktan içtinap ediyorlar. Saflar arasındaki boş yer öylece kalıyor. Hâlbuki ALLAH Resulü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) saflarınızı sık ve düzgün tutunuz. Seyrek saflar arasında şeytan aleyhillanenin dolaştığını görüyorum.” buyurmuştur.
MÜZİKLE NAMAZ KILMAK...
Elbetteki teknolojinin nimetlerinden istifade edeceğiz. Amma yerinde ve zamanında. Bütün camilerde kapı üstünde kırmızı bir ikaz lambası yanıp sönüyür ve üzerinde: "Cep telefonlarımızı lütfen kapatalım."yazıyor. Bazılarında ise kağıt üzerine yazılarak asılmış giriş kapısı yanına. Bu kadar dalgın olacak ne var acaba. Telefonunu kapat veya sessize al. Dışarı çıkınca açarsın. İllaki cemaate müzikle namaz kıldırmanız şart değil.
NEREDE BU CEMAAT…
Bu sene geçen seneki cemaati bulmak mümkün değil. İlk birkaç gün fazla olan saflar 10. veya 15. günden sonra gözle görülür derecede azaldı. Ezan okunurken kimliğinde Müslüman yazan vatandaşlar caminin avlusunda oturup malayani konuşmalarına devam ediyorlar. Ezan okuması umurlarında bile değil.
Bazı akşamlar cemaatin daha da az olduğunu görüyoruz. Bizler namaz kılarken dışarıdan “GOOOOOL”diye sesler geliyor. Meğer bazı vatandaşlar kendilerine kurulan tuzağın içine düştüklerinin farkında bile olmadan maç izliyor gol atılınca bağırıyorlar.
Bazı TV kanalları maksatlı olarak film ve maçları tam namaz vaktine rastlatarak zaafından istifade ettikleri kimselere izletiyorlar. Yarın ölüp musalla taşına konuldukları zaman İmam Efendi: “Bu mevtayı nasıl bilirsiniz.” diye sorunca cemaat: “Bizler namaz kılarken onlar maç izleyip GOOOOOL diye bağırıyorlardı.” derlerse hiç şaşırmasınlar.
BAYRAM GELİNCE…
Bayram gelince temiz ve yeni elbiselerimizi giyer önce bayram namazını kılmak için çarşıya gider namazdan sonra eve gelir büyüklerimizin ellerini öper evden izin aldıktan sonra çalıştığımız işyeri patronunun evine gidip ellerini öper bayramlaşır daha sonra ustamızın evine ziyarete gider yenge hanımın ustamızın elini öper hal hatırlarını sorar bayramlaşırdık.
Yenge hanımlar kendi elleriyle bizzat yaptıkları tatlıları bizlere ikram etmekte kusur etmezdi. Bizlerde onların bu ikramlarından almış olduğumuz damak tadına karşılık kendilerine: “Elinize sağlık ne kadar leziz olmuş.” derdik. Onlarda bizlere karşılık olarak: “Afiyet şeker olsun. Sizlere yarasın.”derlerdi.
Daha nice bayramlarda buluşmak dileğiyle…
Bir dahaki yazımda buluşuncaya dek kalın sağlıcakla.
*****************
GÜZEL SÖZLER
SEVGİ KARMAŞIK DUYGULAR İÇİNDE KALAN BİR DUYGUDUR.
ZAMAN NEREDE OLURSA OLSUN, BAŞLAMAK GEREKTİĞİNİ BİLMELİSİN.
ZAMANA YENİLDİĞİNİ SANMA SAKIN, ÇÜNKÜ O SENSİZ BİR HİÇTİR.
ASIL GÜÇ KENDİ İÇİNDE OLANI KADARDIR.
YANLIŞLAR YAPANIN DEĞİL YAPMAYANIN PEŞİNDEDİR.
ASIL GÜÇ KENDİ HİSSETTİĞİN DEĞİL, KARŞINDAKİNE HİSSETİRDİĞİNDİR.
GÖRÜLEN SADECE GÖRDÜĞÜMÜZ DEĞİL, GÖRMEK İSTEDİĞİMİZDEN FAZLADIR.
DOĞRULARI HEDEF OLARAK GÖRÜP, YANLIŞLARI BASAMAK OLARAK KULLANMALISIN.
KARAMSARLIĞI DOST EDİNMEK, HAYATA PENCERENİN ARKASINDAN BAKMAKTIR.
YANLIŞLARIN YANINDA DEĞİL, DOĞRULARIN ÖNÜNDE YER ALMALISIN.
PARA İÇİN KAZANILAN ZAFER, DUYGULAR İÇİN YAPILANLARIN YANINDA BİR DEĞERİ YOKTUR.
Not: Bir dizi olarak dört yazımızda vermiş olduğumuz “GÜZEL SÖZLER” adı altındaki yazılar genç bir kalem olan Ufuk ARSLAN’a aitti. Kendisine teşekkür eder, yazılarının berdevam olmasını dileriz.
******************
mh_ergin@hotmail.com
hamdullahergin@gmail.com