Kınasız Geçen Bayramlar...
Kınasız Geçen Bayramlar...
Yarı uyur, yarı uyanık halde bir sağa bir sola döndü durdu… Sonunda gözlerini ovuşturarak uyanmaya başladı…
Koşuşturmalar karmakarışık sesler geliyordu. Herkes uyanmış diye geçirdi aklından, bir anda bugünün bayram olduğunu hatırladı. Sevinçle ellerine baktı…Elleri bomboştu, birden mahzunlaştı…Annesi unutmuş muydu bu günün bayram olduğunu, bundan önceki bayramda O uyurken annesi ellerine kına yakmıştı.Sabah uyandığında beklemediği ve alışık olmadığı kıpkırmızı mis gibi kına kokan eller ona o kadar güzel gelmişti ki..
Herkese ellerini gösterip “Bakın ellerime benim kınam vaaaar” diyordu..Hele babası , kızının minicik ellerini öpüp, öpüp kınalı kızım diye sevmeye başlamıştı, babasının bu sözleri nasılda hoşuna gitmişti…Tekrarlamasını ister gibi durup durup yeniden gösteriyordu, babasıda sevgili kızına aynı sözleri tekrarlayıp benzer sözler söylemekten hiç sıkılmıyordu…
Bir müddet boş boş ellerine baktı, üzüldü… Bir hışımla odadan dışarı fırladı. Annesine niye kına yakmadın diye soracaktı… Bir anda karşılaştığı kalabalık onu şaşırtmıştı. Herkesin gözü yaşlı, üzgün ve tanımadığı bir sürü insan vardı evde, bayramlar hep kalabalık geçerdi, akrabaları olurdu, sonra neşe içinde geçerdi bayramlar… O bu karmaşayı anlamaya çalışırken bir taraftan da annesini, babasını arıyordu gözleriyle, bir el tutuğu gibi kolundan sürükler gibi odasına götürdü "sen burada otur, çok kalabalık, çıkma dışarıya"diye tenbihledi… Sessiz kaldı… Hiçbir anlam veremedi…
Yine ellerine takıldı gözleri, bu bayram kınasız mı geçecekti, ya babası kınalı kızım diye kimi sevecekti? …Eline kırık oyuncağını aldı babası tamir edecekti, ama biraz hastalanmıştı öylece kalmıştı… Onunla oynamaya başladı… Sıkıldı yeniden dışarıya çıktı. Gelmeler, gitmeler, koşuşturmalar devam ediyordu. Bu bayram ne kadar çok misafir geliyor diye düşündü… Ne üstünü giydiren olmuştu, nede saçlarını tarayan vardı, herkes vardı da neden annesi ablaları yoktu ortalarda… Balkondan aşağıya baktı amcalar, dedeler, ağabeyler tanımadığı o kadar çok insan vardı ki... Kalabalığın içinde gözleriyle babasını aradı göremedi, offfff nerde babam yaaa! Diye iç çekti...
Bir ses" Kızım içeri girsene sen" dedi… Aldırış etmedi, seyretmeye devam etti, kocaman bir kazan vardı evlerinin az ilersinde. İçinde üzerinden dumanlar tüten sudan başka bir şey yoktu… Bir amca kova, kova su taşıyordu arka bahçeye… Neler oluyordu? Bir anlam veremedi… Seyretti, seyretti, seyretti… Aklına geldikçe yine babasını arıyordu gözleri. Herkes vardı da bir tek babası yoktu…
Yine başka odaya götürülmüştü. Yaşına yakın birkaç akraba çocuğu vardı yanında. Gariplik vardı hissediyordu, ama neydi ?.. Çözemiyordu. Dışarıdaki hareketlilik iyice artmıştı. İçindeki sıkıntıyla daha fazla dayanamadı, aniden yerinden fırladı, dışarıya çıktı, kalabalık bir kadın topluluğu balkondan aşağıya bakıyordu. Sonunda annesi ve ablalarını gördü hepside ağlıyordu… Neden ağlıyorsunuz der gibi yüzlerine baktı, kimsenin onu fark ettiği yoktu. Kalabalığı yararak öne geçmeyi başarabildi neye baktıklarını görmek istedi.
Baktığında ise; Çok kalabalık bir insan topluluğu, önde gidenlerin dört tarafından omuzlarına aldıkları tahta kollu üzerinde yeşil bir örtü örtülmüş uzunca bir şey vardı… Arkada onların peşinden giden çok kalabalık bir topluluk vardı. Hiç böyle bir şey görmemişti bu güne kadar. Bu da neydi böyle , o götürdükleri şey neydi acaba?...
Yine babası geldi aklına, bütün kalabalığı gözden geçirdi, içlerinde bulmaya çalıştı. Herkes vardı da bir babası yoktu. “Nerdesin baba, ben uyurken yine yabana mı gittin? “
Gözleri ellerine bir kez daha takıldı, açtı avuçlarına baktı, tanımadığı bir kadın “Ahhhh yavruuum duamı ediyorsun "deyip saçlarını okşadı… Anlamamıştı. Hemen ellerini arkasına sakladı, sustu öylece baktı…
Sonra; "Annem kınamı unutmuş ben ona bakıyorum, dua etmiyorum ki. “ diyecek oldu vazgeçti. Başını eğdi, susmaya devam etti...
Zamanla olayı çözmüş, herşey ağır ağır anlatılmıştı… Bir daha asla ellerine kına yaktırmamıştı… Yaktıramamıştı…
Birdenbire bir sesle kendine geldi. “ Rabbin kimdir? Kimin ümmetisin? Dinin nedir?” evet artık anlamıştı ne olduğunu…
Kınalı kızım diye sevecek, öpüp koklayacak babası yoktu artık… Söz vermişti kendine bütün bayramlar, bütün düğünler kınasız geçecekti bundan böyle...
Bir dahaki yazımda buluşuncaya dek. Kalın sağlıcakla.
mh_ergin@hotmail.com