Cuma Hutbesi-İstanbul'un Fethi
قَالَ فَدَعَانِي مَسْلَمَةُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ فَسَأَلَنِي فَحَدَّثْتُهُ فَغَزَا الْقُسْطَنْطِينِيَّةَ
Muhammed b. Ebî Seybe, Zeyd b. el-Hubâb’dan, o, Velid b. Mugire el-Meâfirî’den işitmiş, Velid b. Mugîre Abdullah b. Bisr el-Has’amî’den o da babasından işittiğine göre Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kostantiniye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir(kumandan) ne güzel emir(kumandan); onu fetheden ordu(asker) ne güzel ordudur.”
Muhterem Müslümanlar;
İstanbul’un Fethi bir çağı kapatıp diğer çağı açacak kadar tarihte önemli bir fetihtir. Bu fetih İslam’ı dünyaya tanıtmak isteyen Mü’minlerin dini bir yönelişle ortaya koydukları bir cihad örneğini oluşturmaktadır.
Hazreti Peygamber’in(s.a.v.)buyurduğu hadisinin müjdesine Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Muhammed(Mehmet) ve şanlı ordusu(askeri) nail olmuşlardır.
Bu müjdeye nail olan komutan ve onun ordusu sıradan bir komutan ve sıradan bir ordu değildi.
21 yaşında İstanbul’u feth eden Sultan Fatih hadis-i şerifte belirtilen “Ne güzel emir=Ne güzel Komutan!” övgüsüne layık bir şekilde yetişmiş, başta Akşemseddin Hz. Olmak üzere, Molla Gürani, Hoca Zade, Molla İlyas, Molla Zeyrek, Molla Hüsrev gibi ilim ve gönül adamlarından feyz almıştı. Devrinin pek çok ilimlerini öğrenmiş, şiir yazmış, Arapça, Farsça, yunanca, Latince, Sırpça ve İtalyanca’ya vakıf olmuştu. Anlaşılan o ki fatih hem dini ilİmler bakımından hem de pozitif bilimler bakımından iyi yetişmişti.
Sultan Fatih, fetih öncesinde çok iyi hazırlıklar yapmıştı. Devrinin teknolojisini aşacak ileri bir teknikle Edirne Tophanesi’nde toplar döktürmüş, bu muazzam toplar İstanbul’a getirilmiş, 67 parça gemiyi kızaklar üzerinden karadan haliç’e indirmiş, o dönemde kimsenin hayal bile edemeyeceği zor işleri başarmıştı.
Ayrıca Rumeli Hisarı gibi muazzam bir eseri dört ay gibi kısa bir zamanda inşa ettirmişti.
Değerli Müslümanlar;
İstanbul’u fethetmek kolay olmamıştı. Bizans’ı Bin senedir koruyan surları delmek ve şehre girmek çok zor bir meseleydi. Üstelik Bizans komutanı Konstantin, Hristiyan devletlerden yardım alarak surları tamir ettirmişti. Peyderpey engelleri aşarak, düşmanın ok yağmuru altında sancağı sura diken Ulubatlı Hasan Peygamber Efendimizin “Ne güzel asker” methine layık olanlardandı. Bundan büyük mutluluk ne olabilirdi?
Fatih, zafer için tüm maddi imkânları kullanmış, elinden gelenin en iyisini yapmış, manen de hocalarından destek almış, bu fethi can-u gönülden isteyerek Rabbinden yardım beklemişti. Çok çalışan ve her türlü tedbiri alan Fatih’in dualarına Âlemlerin Rabbi karşılık vermiş, yalnızca 21 yaşında iken ona Fetih nasip olmuştu. O hakikaten bu fethi hak eden bir komutandı. Bunu daha sonraki zaferlere bakarak da anlayabiliriz. Zira fetih ruhu ile yetişmiş Sultan Mehmed, birçok devleti fetih etmişti ki, bunlardan ikisi İmparatorluktu.
Kıymetli Mü’minler;
Pek çok komutanın kuşatarak almayı başaramadığı İstanbul şehrini ancak iyi bir çalışma ve güçlü bir İman kuvvetiyle feth eden Fatih’ten ve Fetih’ten büyük dersler çıkarmalıyız. Fethin amacını ve ruhunu iyi idrak etmeliyiz. Fatih’i gençlerimize örnek göstermeliyiz. Zira gençliğimizin bilhassa son zamanlarda örnek alacakları düzgün şahsiyetlere çok ihtiyaçları vardır.
Evlatlarımızı Fatih ruhuyla yetiştirip, onlara gerekli eğitim-öğretim ve İslami bilinci verebilirsek ne mutlu bizlere…
İstanbul’un fethini herhangi bir tereddüte yer bırakmayacak kesinlikte bir ifade ve üslûp ile haber veren yukarıda zikrettiğimiz bu Hadîs-i Şerif; Kütüb-i Sitte (Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebu Davud, İbn Mâce, Nesâî) döneminde, hattâ öncesinde tasnîf edilmiş kaynaklarda yer almaktadır. Bilindiği gibi, hadîs kitapları ne hicrî üçüncü asır mahsulü olan Kütüb-i Sitte ile başlar, ne de onlarla sona erer. Bu çalışmalar onlardan en az bir asır önce başlamış ve iki asır sonraya kadar da devam etmiştir. Kütüb-i Sitte diye bildiğimiz altı önemli Hadîs kitabında bulunmaması sebebiyle fetih hadîsinin olmadığı sanılmamalıdır. Zira usûl açısından, bir hadîsin sıhhati hangi kitapta bulunduğuna bakılarak değil, onu nakleden kişilerin hallerine bakılarak tayin ve tespit edilir.
Sahâbe neslinden sadece Bişr el-Ganevî’nin rivâyet ettiği hadîsin özellikle tasnîf dönemi kaynaklarındaki senedi hemen hemen aynıdır. Senetteki râvilerin ayrı ayrı tetkikinden çıkan sonuç, senedin muttasıl, ricâlin de güvenilir olduğudur. Bilinen bir gerçektir ki, bir hadîsin Kütüb-i Sitte’de bulunmaması, onun mutlaka sahîh (senedinin başından sonuna kadar sika ravilerin birbirinden rivayet etmesi) olmadığı anlamına gelmez. Kütüb-i Sitte dışındaki kaynaklarda birçok sahîh hadîs bulunmaktadır. Fetih hadîsi de bunlardan bir tanesidir. Öte yandan hadîs diye uydurulmuş sözler, yani uydurma hadîslerle ilgili kitap yazmış âlimlerden hiçbiri hadîsimiz hakkında “uydurmadır” dememiştir*.
Hadîsin geçtiği kaynaklar kronolojik olarak şöyledir:
Buhârî (öl. 870), et-Târih’ul Kebîr
Ahmed b. Hanbel (öl. 855), Müsned
Taberânî (öl. 971), el-Mûcem’ül-Kebîr
İbn Kani (öl. 962), Mûcem’üs-Sahâbe
Hâkim en-Nisâbûrî (öl. 1014), el-Müstedrek Alâ’s-Sahihayn
Bezzâr (öl. 905), Müsned
Ayrıca İbn Abdilberr (öl. 1071), el-İstiâb’da, İbn’ül-Esîr (öl. 1233), Üsd’ül-Gâbe’de, İbn Hacer (öl. 1448), el-İsâbe’de, Zehebî (öl. 1347), Telhîs’ül-Müstedrek’te, Suyûtî (öl. 1505), el-Câmi’us-Sağîr’de hadîsi nakletmişler, Hâkim, İbn Abdilberr, Zehebî ve Suyûtî “isnâdı sahîhtir” demişlerdir**.
Hadîsin Senedi:
Bişr el-Ganevî ondan oğlu Abdullah b. Bişr el-Ganevî ondan öğrencisi el-Velid b. el-Muğîre el-Muâfirî ondan Zeyd b. el-Hubâb ondan Muhammed b. el-Âlâ rivayet etmişlerdir***.
Mustafa Hamdullah ERGİN
GEYVE HABER