Darbeleri „Balyoz“ Darbeledi mi?
Kimileri bunu bir yönetim biçimi olarak değil de adeta bir „din“ gibi sunmaya çalιşιrken kimileri de demokrasinin sadece „sandιk“ tan ibaret olduğu tezini ileri sürüyor. Batιlι kavram ve deneyimlerle „doğulu“ bir toplumu yönetmeye kalkmak yahutta topluma sorulmadan onlarι yukarιdan aşağιya dönüştürerek zorla „batιlι“ yapmaya kalkιşmak elbette ki zamana ihtiyaç duyacaktι. Üstelik böylesine sosyolojik dönüşümlere çoğu zaman „zaman“ bile çare olamazdι. Nitekim 50 yιldan bu yana tecrübe etmekte olduğumuz demokrasiyi bir türlü özümseyemedik. Bu günümüzden geriye doğru baktιğιmιzda ve ülkenin başat gündemi davalarι göz önüne aldιğιmιzda sanιrsιnιz ki sadece askerlerimiz demokrasi ile sorunludur. Aslιnda böyle değildir. Bu ülkede üzerinde sivil elbise bulunan ve üstelik „aydιn ve entellektüel“ olarak geçinen mebzul miktarda „gönüllü militer“ takιmι bulunmaktadιr. „Para-militer ve ikbal-militer“ olanlarιndan söz bile etmeye değmez. Ülkenin geçmişinde fiilen gerçekleşmis bilmem kaç adet „silahlι darbe“, „tam teşebbüs“, „eksik teşebbüs“, „ mektuplu muhtιra“, „ elektronik muhtιra“, „müdahale“ „ikaz ve uyarι“ ve buna benzer aykιrι söylem ve eylemler sebebiyle ve dahi milletin parasι ile alιnan silahlarι millete rağmen millete yönelten asker kişilerin, „elbisesi sivil kafasι militer“ sözümona aydιnlardan devşirdikleri destekler neticesinde bu ülkenin insanlarι hem çok derin acιlar yaşadι ve hem de ekonomik olarak zillete mahkum edildi.
Türkiye tarihinde ilk defa „la-yüsèl“ konumundaki bu kişilerin bir kιsmιna dokunulmaya başlandιğι doğru. Sürecin böyle gelişiyor olmasιnιn milletten yana olanlarι sevindirdiği de bir gerçek, sevindirmesi de gerekiyor. Kamuoyunda adιna „balyoz davasι“ denen dava sonucunda üç yüz küsur subaya çeşitli cezalar verildi. Ağιr ceza mahkemesinin verdiği cezalar hemen sert eleştirilere maruz kaldι. Davanιn tarafι olanlar başιndan beri ileri sürülen delillerin „uydurma“ olduğunu ABD ve „irticacιlarιn“ Mustafa Kemalin askerlerinden rövanş almakta olduğunu savunarak hem sürece, hem hükumete ve hem de mahkemeye hakaretler ve tehditler yağdιrdιlar. Halen bu tehditler devam ediyor. Ülkemizin anlι-şanlι medyasι da bu tehditleri kamuoyuna daha bir gür sesle duyurmak için canla-başla çabalιyor. Sanιk yakιnlarιnιn feveran etmesini anlamak bir yere kadar mümkün. Ülkenin yegâne sahibi gibi kendini konumlamιşken ve burnundan kιl aldιrmayιp, insanlarι böcekler gibi ezmekten bahsederken ve bir eli yağda bir eli balda fildişi kulelerde, boğaz yalιlarιnda kadehe viski kaldιrιrken birden bire kendini kodeste bulmasιnι hazmetmek elbette ki kolay değildir. Buna rağmen tehditkâr tavιrlara devam ettiler, olsun sanιk yakιnlarιnιn bu pervasιzlιklarιnιn bile kιsmi bir hoşgörü ile karşιlanmasι yine de mümkündür, hatta tehdit hariç sanιk avukatlarιnιn feryadι bile anlayιşla karşιlanabilir. Bunun dιşιnda elbisesi dιşιnda her şeyi „militarist“ olanlara da sözüm olamaz. Fakat kendilerini „demokrat“ olarak pazarlayan ve hatta demokrasi konusunda hemen hiç kimseyi beğenmeyen ve başkalarιnιn genellikle „liberal“ olarak tanιmladιklarι bazι kimselerin „ama“ lι „fakat“ lι ve „eğer“li „meğer“ li ifadeleri gerçekten çok can sιkιcι. Dahasι ortalιkta demokratιm diye çalιm atan birileri habire ağιr ceza mahkemesinin kararlarιnιn „nihai karar“ olmadιğιndan bahisle sanιklarι aklama gayreti içerisine giriyor. Hatta hükumet çevrelerinden bazι kimseler bile „şükür ki bunlar nihai karar değil“ diyecek kadar bir ajitasyonun içerisine girebiliyor. Bugüne kadar ne kadar hukuk metni okuduk yahut ne kadar hukuçu uzman dinlediysek hepsi bize Yargιtayιn bir mahkeme olmadιğιnι sadece bir „denetim“ organι olup yargιsal denetim yapmakla vazifeli olduğunu kararι bozsa bile davanιn ilk derece mahkemesinde görüleceği ifade edildi, dolayιsιyla biz de böyle biliyorduk. Ama „balyoz“ davasιnda yargιlananlar omuzu bir hayli kalabalιk ve sιrtlarι pek insanlar olunca adeta kurallar değişiverdi. Daha önce „şike“ davasι diye bilinen dava da da aynι filmi izlemiştik. Büyük büyük hukuk adamlarι ve bilumum spordan bihaber spor yazarlarι mahkemenin kararlarιnι adeta bir „ön inceleme raporu“ seviyesinde küçültmüş ve kamuoyunu „bu mahkeme ne dir ki esas kararι yargιtay verir“ şeklinde yönlendirmeyi başarmιşlardι. Önümüzdeki zaman diliminde adιna „Ergenekon“ denilen dava sonucunda da mahkumiyet kararlarι çιkarsa aynι nakaratlarι tekrardan dinleyeceğimiz muhakkak.
Bu dava neticesinde mahkemenin gerekçeli kararι görülmeden yorum yapmak ancak taraf olmakla mümkündür. Darbeseverler „böyle de olmaz ki“ şeklinde ağιt yakarken, darbeye değil ama darbecilere karşι olanlar da „oh olsun, az bile olmuş“ türküsünü seslendiriyorlar.
Benim naçiz kanaatime göre her iki taraf da kusurlu davranmakta ve olaylara „ilkeli“ bakmak yerine „ilkel“ bakmayι yeğlemektedir.
Türkiyemizde hukuk yahut adalet alanιnda çok büyük eksiklikler bulunmaktadιr. Tabi bu tamamen sistemin zaaflarιndan kaynaklanan bir durum olduğu için böylesi bir problematiğin „yargι reformu“ adι altιnda hazιrlanan „paket“ ler yoluyla çözülmesi mümkün değildir. Zira batι hukukunun kayιtsιz şartsιz referans alιndιğι bir vasattan müslüman bir toplum için „adalet“ beklemek ham hayaldir. Dahasι böyle bir beklenti sadece hayal değil aynι zamanda muhaldir. Denizin suyunu ne kadar arιtιrsanιz arιtιn değil mi ki kaynağι denizdir onu içemezsiniz, içseniz bile dağlardan fιşkιran kaynak sularιnιn tadιnι onda bulamazsιnιz. Yargιçlarιmιzιn „vicdan-cüzdan“ trafiği ile kafalarιnda bulunan „önce devlet“ mantιğιnι sorgulamaya bile gerek yok. Bir an için bu sorunlarι „yok“ saysak bile Türkiyemizdeki hukuk sisteminin „adalet“ dağιtma imkânι yoktur. Zira sistemin her tarafι kokuşmuş. Türkiye de güçlü ile zayιfι „eşit“ görecek bir sistemi ikame etmek bu mantιkla ve bu referans sistemi ile imkân dιşιdιr. Ne yaparsanιz yapιn bu mümkün değildir. Mesele sadece hukuk sistemindeki zaaftan ibaret değil ki. Güçlüyü şu yada bu şekilde koruyan sistematik ülkenin „gen“ lerine kadar işlemiş vaziyette. Garibanlar mahkum olduğunda „haber“ olabilseler bile hemen cezalarι kesilir ve en ağιr şartlarda cezaevlerine konulurlar. Ama güçlüler hasbelkader mahkum olurlarsa bu mahkumiyet yok sayιlmaya çalιşιlιr, daha yargιtay var, Anayasa Mahkemesi var olmadι AİHM var diye avaz avaz bağrιlιr. Güçlüler bu ülkede kesin mahkum edilmez ya, bir an´için mahkum olduklarιnι kabul etsek bile gidecekleri cezaevleri en azιndan „çift yιldιzlι otel“ konforunda olur. Bazιlarι bir itiraz kaydιyla yok daha neler diyebilirler ama evet aynen böyledir.
Son olarak balyoz davasιnda verilen bu mahkumiyet kararlarιnιn „darbeleri“ engelleme konusunda faydasι olup olmayacağιna değinecek olursak; şüphesiz bir caydιrιcιlιk sağlayabilir, ama Türkiye`de „bir daha darbe olmaz“ demek çok iddialι bir ifadedir. Hele ki halâ mevzuatιmιz 12 eylül darbesinin kalιntιlarι ile dolu iken. Hadi anayasayι anladιk da ya şu darbe mahsülü yasalara ve yönetmeliklere neden dokunulmaz anlaşιlιr gibi değil. Yasalarι süratle değiştirmek varken mücadeleyi sadece yargιya havale etmek ne kadar doğrudur, çok tartιşιlιr. Dün ile bugüne baktιğιmιzda yargιçlarιmιzda sanki (teşbihte hata olmaz) bir, „at sahibine göre kişner“ havasι sezinlenmektedir. Oysa bu durum çok tehlikelidir. Bu sebeple meselelere „kişiler“ üzerinden değil „ilkeler“ üzerinden bakιlmasι gerekmektedir. Bu gün herşey yolunda olabilir ama yasal ve anayasal süreç milletin iradesi doğrultusunda geliştirilmezse yarιn da herşeyin yolunda gideceği garantisi verilemez. Darbeleri kesin olarak önlemenin yolu milletimizin isteklerine karşιlιk verecek bir „Anayasayι“ behemahal milletin önüne getirmekten geçer, başka değil.
Peki darbeleri „balyoz“ darbeleyebildi mi? Evet sadece darbeledi…
Baki Selam ve Saygιlarιmla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya