MEHMED AKİF VE İSTİKLÂL MARŞI

İstiklâl Savaşı’nın zaferle sonuçlanması için bir yandan halkımız ve askerlerimiz muazzam bir mücadele veriyor bir yandan da Ankara’da Büyük Millet Meclisi çatısı altında hummalı çalışmalar yapılıyordu.
Murat DUMAN Murat DUMAN

Bağımsızlık yolunda verilen bu mücadelenin en çetin bir safhasında milletin duygularına tercüman olacak, kurtuluş mücadelesini kelimelere dökecek bir İstiklâl Marşı’nın yazılması gündeme geldi. Meclis tarafından seçilen ve Anadolu’yu dolaşarak halkı Millî Mücadele’nin amaçları konusunda aydınlatan İrşad Encümeni üyeleri de halk ve ordu mensuplarıyla yaptıkları görüşmeler sırasında millî marşa duyulan ihtiyacı görmüşlerdi. Hattâ bazı heyet üyeleri cephede İsmet Paşa ile bir araya gelerek marş konusunu görüşmüşlerdi.
Nihayetinde Genelkurmay Başkanlığı o sıcak günlerde Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı’na) müracaat ederek, “İstiklâl Savaşı’nın manâsına tercüman olacak, halka ve askere heyecan verecek ve diğer milletlerin millî marşlarına denk olacak bir marş” istedi. Mukaddes mücadelenin büyüklüğünü, azametini ortaya koyan bu marş, yeni Türk devletini temsil edecek seviyede olmalıydı. Konu icra vekilleri toplantısında yani bakanlar kurulunda da gündeme getirildi ve “Millî marşın yazılması ve bestelenmesi” konusunda fikir birliğine varıldı. Ayrıca Maarif Vekâleti’nin bu işi üstlenmesine karar verildi. Meclis bünyesinde güfteleri inceleyecek bir komisyon kuruldu.
Çok geçmeden Maarif Vekâleti tarafından İstiklâl Marşı güftesinin yazımı için müsabaka açıldı. Söz konusu yarışma 18 Eylül 1920 tarihli bir genelge ile bütün kuruluşlara ve okullara bildirildi. Ayrıca “Türk şâirlerinin nazar-ı dikkatine” başlığı ile 7 Kasım 1920’de millî marş yazılması için bir yarışma açıldığına dair gazetelere ilânlar verildi. Memleketin bütün şâirleri marş güftesi yazmaya dâvet edildi. Diğer taraftan müsabakada birinciliği kazanacak şâire, o tarihler için oldukça yüksek miktarda bir para olan 500 lira nakdî mükâfat verileceği bildirildi. Böyle bir marşı yazabileceği düşünülen şâirlere teklif götürülerek şiirlerini göndermeleri istendi. Bu noktadaki en büyük arzu, Millî Mücadele’nin temsil ettiği ruh ve heyecanın en güzel şekilde yansıtılması, marşın bir “milli yemin” niteliğinde olmasıydı.
Yarışmaya şiir yağıyordu. Öyle ki, altı ay içerisinde yurdun her tarafından 500’den fazla şâir müsabakaya katıldı. Ankara’ya ulaşan şiirler Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey başkanlığındaki heyet tarafından Meclis’te ön incelemeye alındı. Fakat değerlendirilen 724 şiirin çoğu milletin hissiyatına tercüman olacak nitelikte değildi. Yarışmaya İstanbul’dan katılan ve Anadolu’daki direnişin temsil ettiği ruha vâkıf olmayan şâirlerin eserleri, her ne kadar süslü ve cilâlı kelimelerden oluşsa da, kurtuluş mücadelesinin destanını yansıtmaktan uzaktı. İstiklâl Savaşı’ndaki destansı mücadeleyi omuzlayan Anadolu halkının fedakârlığını, kahramanlığını, anlatan dizeler çok daha güçlü ve tesirli olmalı; insanlar üzerinde heyecan fırtınaları estirmeliydi.
 Netice itibariyle Ankara’ya ulaşan şiirlerden altı tanesi ön incelemenin ardından Meclis genel kuruluna ulaştırıldı. Büyük Millet Meclisi’nde konu hakkında müzakereler yapıldı. İstiklâl Marşı’nın bir an önce belirlenmesi ve böylece Millî Mücadele’ye gönül verenlerin gayretinin artırılması hedefleniyordu.
Meselenin bir diğer yönü de ortada para ödülünün bulunmasıydı. Bazı mebuslar bu meseleyi Meclis’te yaptıkları konuşmalarda dile getirmişlerdi. Mehmed Âkif, şiirin yazımı karşılığında bir para ödülü söz konusu olduğu için müsabakaya katılmamıştı. Bu durum aslında yarışma adına büyük bir eksiklikti. Birçok arkadaşı yarışmaya katılmasını istemiş; ama ince bir ruh taşıyan Âkif, hepsini münasip bir dille geri çevirmişti. “Bazılarının hatırına para gelir” diye endişe eden Âkif, “Vatanın kurtuluşunun yarışması olmaz” diyor ve işte bu mülâhaza ile hem yarışma şartlarını hem de para ödülünü reddediyordu.
Mehmed Âkif her yönüyle gerçek bir dâvâ adamıydı. Şan, şöhret, para ve makam sevdası onun semtine uğrayamazdı. Anadolu halkının verdiği ölüm kalım savaşında kendi çizgisinde bir nefer gibi çalışmış; şehir şehir, cami cami gezmiş, kürsülerde, kahvelerde, meydanlarda, ev sohbetlerinde halka moral vermiş ve umut aşılamıştı. Bununla birlikte, İstiklâl Marşı’nın onun tarafından yazılması hususunda ciddi bir teveccüh vardı. Maarif Vekili ve büyük hatip Hamdullah Suphi Bey, Âkif’in para ödülünden kaçındığını bizzat Meclis kürsüsünden ifade etmiş; senelerden beri en yüksek ve en ilâhî bir belâgatla yazdığını dile getirmişti.
Meclis’e ulaşan şiirleri okuduktan sonra kuvvetli bir şiirin daha bulunmasını arzu eden Hamdullah Suphi Bey, Safahat nâzımı şâir Mehmed Âkif’in müsabakaya iştirakini özellikle istiyordu. Millî mutabakat metni özelliği taşıyacak bir marş güftesinin ancak onun tarafından yazılabileceğine inanıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse Âkif, o dönemde tek değilse bile İstiklâl Marşı’nı yazabilecek en ideal insandı. Herkesin üzerinde ittifak ettiği üzere bir marşı yazmak onun hakkıydı. Zira şiirlerini toplum için ve dâvâsı adına yazan Âkif, aynı zamanda milletinin dilini çok iyi biliyor; Türkçenin nüanslarını ve imkânlarını ustalıkla kullanıyordu.
 Mehmed Âkif, büyük bir entelektüel olasının yanında, içinde yaşadığı toplumun mânevî değerlerini ve ahlâkını kendi şahsında bütünleştirmiş bir halk adamıydı. İşte bunun için Hamdullah Suphi Bey, 5 Şubat 1921’de Mehmed Âkif’e bir tezkire yazdı. Bu tezkireyi Âkif’e ulaştırma vazifesini yakın dostlarından Hasan Basri Bey (Çantay) üzerine aldı. Basri Bey Meclis’te daima Mehmed Âkif’in yanında oturuyordu.
Hamdullah Suphi Bey söz konusu mektubunda Âkif’e derin hürmet ve muhabbetlerini arz ettikten sonra, “İstiklâl Marşı için yapılan müsabakaya iştirak etmeme sebeplerinizin izalesi adına icap eden her şey yapılacaktır.” diyerek yarışmaya katılmasını istiyordu. Nihayetinde Hasan Basri Bey, Meclis’te yan yana oturdukları bir müzakere sırasında Âkif’i millî marşı yazması konusunda ikna etmeyi başardı. Mükâfat verilmeyeceği sözünü alan Âkif, şiiri yazmaya başladı. Çok zor bir vazifeyi üzerine aldığını biliyordu. Samanpazarı’ndaki Taceddin Dergâhı’nda misafir kaldığı odaya kapandı. Ciddi bir tefekkür ve iç derinliği içinde geçen saatlerin ardından İstiklâl Marşı’nın mısraları yavaş yavaş Âkif’in saf gönlünden kâğıda dökülmeye başladı. Dergâhta, Meclis’te, dostlarının yanında duygulandığı anlarda içine doğan ilhamları hemen kaleme alıyordu. Zaten Âkif, ruh dünyası itibariyle böyle ilhamlara açık bir insandı.
Hasan Basri Bey’in naklettiğine göre Mehmed Âkif, Meclis’teki görüşmenin üzerinden iki gün geçtikten sonra sabahleyin İstiklâl Marşı’nı yazmış olarak eve geldi. “Belki tashih, tadilât yaparsınız. Şimdilik sizde kalsın, kimseye göstermeyin.” diyen Hasan Basri Bey, daha önce sözlü olarak dile getirdiği Hamdullah Suphi Bey’in tezkiresini işte o zaman Âkif’e gösterdi. Hasan Basri Çantay dışında, meselâ Emin Erişirgil gibi kaynaklara göre ise Âkif, bahsi geçen mektubu görmüş ve ondan sonra marşı yazmaya karar vermişti.
7 Şubat 1921’de Maarif Vekâleti’ne teslim edilen İstiklâl Marşı’nı hem Hamdullah Suphi Bey hem de Hasan Basri Bey çok beğendiler. Şimdi sıra İstiklâl Marşı’nı -Âkif’i rencide etmeden- Meclis’ten geçirmeye gelmişti.

Öte yandan vatan şâirimizin “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği marş, 17 Şubat 1921’de ilk önce Sebilürreşad mecmuasında ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlandı. Takip eden günlerde Açıksöz, Gaye-i Milliye, Yeni Giresun ve Öğüt gazetelerinde neşredildi.
Kastamonu’da çıkan Açıksöz gazetesinde 21 Şubat 1921’de yayımlanan İstiklâl Marşı, Muallim Ahmet Halit Bey tarafından işgal altındaki İstanbul’da gizlice neşredilerek halka dağıtıldı.
Nihayet 26 Şubat 1921’de İstiklâl Marşı konusu Meclis’e getirildi ve seçimin Meclis genel kurulunda yapılması kararlaştırıldı. Aynı gün, yarışmaya katılan eserlerden en çok beğenilen yedi şiirin çoğaltılarak milletvekillerine dağıtılması kabul edildi ve bu şiirler matbu olarak tevzi edildi.
 Meclis’in ikinci çalışma yılının açılış günü olan 1 Mart 1921’de, bütün milletvekillerinin hazır bulunduğu bir oturumda Meclis reisi Mustafa Kemal Paşa’nın ve Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa’nın konuşmaları sonrasında Karesi (Balıkesir) Mebusu Hasan Basri Bey söz aldı. İstiklâl Marşı’nın güftesinin Hamdullah Suphi Bey tarafından kürsüden okunmasına dair takriri (önergesi) görüşüldü. Yarışmada seçilen şiirlerden birinin okunması kararı sonrasında kürsüye gelen Hamdullah Suphi Bey, öncelikle yarışma hakkında bilgi verdi. Müsabaka sonucu gelen şiirleri kuvvetli bulmadığı için Mehmed Âkif’e müracaat ettiğini; ama onun, asil endişelerle bazı tereddütler ortaya koyduğunu, buna mukabil kendisinin bu tereddütleri izale etmek için gerekli tedbirleri alacağını belirttiğini dile getirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu şart ile büyük dinî şâirimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler... Arkadaşlar, rey’imi ihsas ediyorum (oyumu açıklıyorum). Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi hürriyetim (hürriyete sahibim), intihabımı (seçimimi) yapmışım, fakat, sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir... Arkadaşlar bu size aittir...”
Daha sonra Hamdullah Subhi Bey, üzerinde çok ısrar ettiği Âkif’in şiirini okumaya başladı. Büyük Millet Meclisi’ndeki mebuslar Âkif’i ayakta alkışlarken, mütevazı ve alçakgönüllü kimliğinden zerre miskal taviz vermeyen büyük şâir, mahcubiyetinden başını kolları arasına soktu ve sıranın üzerine yumuldu. Nitekim Meclis’te daha fazla duramayarak salondan çıkan Âkif, kendi ifadesiyle hayatının en heyecanlı gününü yaşadı. Meclis’e gönderilen çok sayıda eser arasından yedi şiir beğenildi; ama Âkif’in şiirindeki ruh ve manâ, mebuslar üzerinde fevkalâde bir heyecan ve vecd uyandırdı. O gün Meclis’teki görüşme Balıkesir milletvekili Abdulgafur Efendi’nin yaptığı dua ile son buldu.
12 Mart 1921 Cumartesi günü Büyük Millet Meclisi’nde Dr. Adnan Adıvar’ın başkanlık yaptığı oturumda İstiklâl Marşı yarışmasının sonuçlandırılması hakkında usûl tartışmaları yapıldı. Âkif’in iştirak etmediği bu oturumda İstiklâl Marşı’nın oylanması konusunda verilen önerge kabul gördü. Meclis’te yapılan müzakereler neticesinde, “ekseriyet-i azime ile” (büyük çoğunlukla) Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı şiiri, “Millî Marş” olarak kabul edildi.
Milletin ruhuna tercüman olan İstiklâl Marşı, bu kabulün ardından Kırşehir mebusu Müfit Efendi ve Konya mebusu Refik Bey’in (Koraltan) teklifleri ve Meclis Başkanlığı’nın onayıyla Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından kürsüde ayakta gür bir sesle yeniden okundu. İstiklâl Marşı’nı ayakta dinleyip alkışlayanlar arasında Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa da vardı. İstiklâl Marşı, mebusların sürekli alkışları arasında Ulus’taki İlk Meclis binasının kürsüsünden defalarca yankılandı. O gün İstiklâl Marşı, Hamdullah Suphi Bey tarafından, “insanların ancak kendi eserlerinden esirgemeyecekleri bir sesle” dört defa üst üste okundu. Ruhları büyük bir heyecan kapladı, herkes coştu. Hamdullah Suphi Bey bilâhare diğer şiirleri de okumak istedi; ama Meclis buna gerek görmedi.

 TBMM’nin İlk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te “İstiklâl Marşı” hakkında yapılan müzakereler sırasında şu önemli ve dikkat çekici tespiti dile getirmiştir:
“Bu marşın; İstiklâl dâvâmızı anlatış cihetinden büyük bir manâsı vardır. Benim en beğendiğim parçası da budur. “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet - Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl” Benim bu milletten daima hatırlanmasını isteğim vecizeler işte bunlardır.”
 İstiklâl Marşı’nda ifade edilen ruh ve imân, şanlı Türk Ordusu’nun gönlünde kısa zamanda yankı buldu. Mehmed Âkif’in Mehmetçiğe ithaf ettiği marş, ordu komutanlarına ve subaylara dağıtıldı, askerler arasında okundu. İstiklâl Marşı’nı dinleyen herkesin azmi, gayreti çoğaldı ve Millî Mücadele’ye inancı daha da arttı. Âkif’in kaleminden dökülen satırlar, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşayan milletimize dayanma gücü verdi. Nihayetinde ordumuz peş peşe kazandığı zaferlerle Anadolu’da yaşanan düşman işgaline son verdi. 9 Eylül 1922’de öncü kuvvetlerimiz İzmir’in kurtuluşunu gerçekleştirerek düşmanı büyük bir hezimete uğrattı. İzmir’in meşhur Kadife Kalesi’nde yeniden şanlı bayrağımız dalgalanmaya ve yurdun her tarafında zafer şenlikleri yapılmaya başlandı.
Mehmed Âkif, en önemli eseri İstiklâl Marşı’nı, şiirlerini topladığı “Safahat” adlı kitaba koymadı. Zirâ bu eserini kendisine mal etmiyordu. Neden böyle yaptığı sorulduğu zaman o büyük insan, “Bu marş artık benim değil, bana ilham veren milletimindir, milletimin sesidir. Benim milletime karşı en kıymetli hediyem budur.” diye cevap vermişti.
Dertli şâir, müsabaka için ayrılan 500 lirayı da o tarihlerde şehit ailelerinin fakir çocuklarına ve kadınlara örgü öğretmek, bir geçim kaynağı sağlamak amacıyla kurulan “Dâr’ül mesai” (iş evi) adlı bir hayır derneğine bağışladı. İşte Âkif, çok önemli bir şâir ve eğitimci olmasının yanında böylesine büyük bir karakter sahibiydi. Onun okullarımızda ahlâk eğitimi örneği ve bir erdem dersi olarak okutulmasının sırrı bu tavrında saklıydı.
Murat Duman
muratduman1973@gmail.com


 

#

GENEL BİLGİLER

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve - Adapazarı, Adapazrı Geyve Otobüs sefer tarifesi. Geyve otobüsü kaçta kalkıyor? Adapazarından son Geyve Otobüsü, Sefer tarifesi, geyve koop otobüs