Ramazan Niçin Gelir!!!
Ramazan geldiĝinde Anadolu insanımızda tatlı bir telaş başlar. En zengininden en yoksuluna hemen herkes Ramazanda farklılaşmak için daha bir rikkat ve dikkatle davranr. Dinine pek ehemmiyet vermiyen lakayt insanlar bile daha bir özenle davranırlar. Ramazan ayını, incelmekle- mükellef sofra arasında sıkışıp kalan secüler yaşamı tercih edenleri hariç tutarsak hemen herkes „Pür-Sevinç“ içinde karşılar.
Anadolu irfan geleneĝinin miras içinde Ramazan konusunda çok veciz ifadeler bulunmaktadır. Şimdilerde bu güzel ifadeler cami mahyalarında ışıl ışıl parlamaktadır. Ancak bu veciz ifadelerden bir tanesi var ki bize göre mana baĝlamı dikkate alınmadıĝında lafzi olarak pek de doĝruyu yansıtmaz. Biz Ramazan geldiĝinde bir birimizle tebrikleşirken „ Ramazanınız Mübarek Olsun“ deriz. Oysaki Ramazan zaten mübarektir. Doĝrusu „Ramazan Bizi Mübarek Kılsın“ şeklinde olmalıdır. En azından mana olarak bunu kastetmek gerekir. Zira içinde bin ay`dan daha hayırlı(Kadir Gecesi) bir geceyi barındıran iklim zaten mübarektir. Öyle bir gece ki bir ömre bedel. Yani öylesine bereket dolu…
Hiç şüphesiz Ramazan iklimi hemen hepimizde şöyle yada böyle bir çok deĝişikliĝe yol açar. Hem „Diĝer-Gam“ olma noktasnda ve hem de hayatımıza „Çeki-Düzen“ verme noktasında daha bir titiz oluruz İsyan ve günah konusunda diĝer zamanlara nazaran daha dikkatli davranmaya gayret ederiz. En celallimiz bile biraz daha mülayim olur. Bütün bunları saĝlayan muhteşem bir mekanizma vardır. Bu kendiliĝinden oluşuverir. Allahın kevni yasalarından biri olan bu mana iklimini „Akl“ yoluyla anlamak mümkün deĝildir. Bunun için tam teslim olmuş bir „İman“ gereklidir.Şair ne güzel de söylemiş:
“ İdraki meali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu sıkleti çekmez“
Ramazan bir anlamda „Gök Sofraları“nın yeryüzüne intikalidir. Gökten yaĝan sarmısak ve bıldırcın eti deĝil paha biçilmez bir „İnşa“ kılavuzudur. Yani „Kuràn“dır. Kuràn o ayda inzal olmaya başlamış, yani yüce Allah kullarına tenezzül edip onları muhatap almış ve onlarla konuşmuştur. Allahın kulunu muhatap almasından daha deĝerli ne olabilir.
Kuràn okumak ve okunmak için gelir. Ancak bir çok insan malesef onu yüzünden okur. Halbuki O „Tertil“ üzere okunmay bekler. Yüzünden okuyanlarn nasibi de ancak yüzünden olur. Cüz den okuyanlar konusuna hiç girmeyelim. Zira yüzünden okuyanlar yüzüne okurlar. Oysa Kuràn düşüne düşüne ve derinlemesine okunmal ve hayat inşa etmeli. Bu da yüzünden okuyarak saĝlanamaz. O halde Mushafa göstermekte olduĝumuz hürmet ve ta`zime halel getirmeden Kurànı tertil üzere okumayı deneyelim. Hatta onun bizi okumasına imkan verelim. Bir adam Kuràn okursa sevap kazanır. Kuràn bir adamı okursa ne kazanır? Bir düşünelim.
Ramazan Niçin Gelir!!!
1- Ramazan Unuttuklarımızı Hatırlatmak İçin Gelir.
Bize „İnsan“ adı takılmış. Hani „Unutmak“ kelimesi ile eş anlamlı olduĝu söylenen bir kelime, bir isim bu. Yani biz unuturuz iyiki de unuturuz. Unutmayan sadece kadir-i mutlak olandır. Unutmak bir yönüyle aslında Allahın bize bir ikramı, yani bir nimet. En yakınlarımızı „Gayb“ ettiĝimizde (Bizim ölenlerimiz kayıp deĝil gaib olmuştur) ne kadar da derinden sarsılırız. Ve bu ne kadar da tabiidir. Ancak bunun hiç unutulmadıĝını düşünürsek hayat nasıl olurdu acaba. Unutmayı ihsan eden Allahà hamdolsun. Ancak unutulmaması gerekenleri unutmak da bir o kadar nikbettir, fitnedir, beladır. İşte bazen bunlardan unuttuklarımız da olur.Her tür güzel hasleti unutmak bir yana bazen „Kendimizi“ bile unuturuz. İşte en büyük imtihan buradadır. İnsan kendini unutursa neyi hatırlar. Bir meşhur hadiste „ Nefsini Bilen Rabbini Bilir“ denmiyor mu? Demekki temiz fıtratını unutan Rabbini de unutabilir. Bunun daha ötesi var mı?
İşte Ramazan bize herşeyden önce kendimizi hatırlatır. Bize „İnsan“ olduĝumuzu hatırlatır. Gök sofralarını açar ve üzerimize „Rahmet“ yaĝdırır. Sofraya buyur eder, sofraya teşrif edenleri ise bahtiyar eder. Biz Ademoĝluyuz, unutmayalım. Adem hatasız deĝildi. Ancak hatasında direnmeyerek „Erdemli“ bir davranış sergileyip hatasından döndü ve yaratıcısına teslim oldu. Tam bir teslimiyetle…
Bu teslimiyet Ademi „Adam „ etti ve yüce Allah onu yeryüzü ile ödüllendirdi. İblis ise inat etti, böbürlendi ilkel bir ırkçılık ile „Beni ateşten, onu çamurdan yarattın“ ben ona „Secde“ etmem diyerek „Şeytan“ oldu. O halde inat adamı „Şeytan“, nedamet ise adamı „Adam“ eder.
2- Ramazan Daĝınıklıĝımızı Toplamak İçin Gelir.
Modern hayatın caf-caflı dünyasında kaçımız kendimizi daĝılmaktan koruyabiliyoruz? Ne kadarımız bu parıltılı bir o kadar da „Hız ve Hazza“ dayanan cazibeye kapılmaktan uzak kalabiliyoruz Kamyonu ekmek teknesi olan bir esnaf için „Şanzıman Daĝıtmak“ tabiri en sevimsiz kelime olsa gerek. Ancak eni-konu biraz daralır ve nihayet bir tamirhanede bakım yaptrabilir. Aklımız, fikrimiz, düşüncemiz, vicdanımız, duygularımız ve hatta bedenimiz daĝılırsa ne olacak. Yani „Kendimiz“ daĝılırsak ne olacak. Modern hayatın bu daĝdaĝasından en azından bir miktar uzaklaşmak için en iyi fırsat kuşkusuz Ramazandır. Zira Ramazan bir „Toplama“ iklimidir. İster sevap, hasene, amel-i salih isterse daha başka güzellikler ne derseniz deyin mutlaka toplama zamanıdır. Bu bir bakıma sene boyunca yıpranmış bir motorun tam teşekküllü bir tamirhanede „Rektefe“ ye sokulması gibidir
. İşte Ramazan sadece bedenlerin deĝil aynı zamanda „Ruh“larında rektefeye sokulması için yüce Allahın ihsan ettiĝi bir nevi „Gök Tamirhanesi“ hükmündedir. Oralardan inenlerle (Vahy) buralardan çıkanların(Dua) deruni bir buluşması ve insanın kendini tazelemesi, yenilemesi için muhteşem bir imkandır.
3- Ramazan Kayıplarımızı Buldurmak İçin Gelir.
Kendimizi kandırmayalım. Neler kaybetmiyoruz ki... En çok da kendimizi, bizi biz yapan „Ben“ liĝimizi kaybediyoruz. Ben denince hemen ikirciklenmeyin. „Ben“ o kadar da kötü bir şey deĝil. Kötü ne kelime, mutlaka olması lazım gelen bir şeydir. Zira „Ben“ olmadan şahit olamazsınız. Şahit olmazsanız müslüman olamazsınız. biz şahit olacaĝımız zaman“Neşhedü“ demiyoruz, „Eşhedü“ diyouz. Çünkü Allah böyle söylememizi istiyor. „Ben“ şehadet etmeliyim, ben şahit olmalıyım ki bana şahit olunsun. „Ben“ bilincini kuşanmak kelime-i şehadeti okumak için şarttır.
Yanlız buradaki „Ben“ çok iyi anlaşılmalıdır. Zira şahit olmaya deĝil sahip olmaya yeltenenlerde vardır. Sahip olmak Ben den içerde olan „Ben“ lerin işi deĝildir.“ Ben“ ile „Bencillik“ arasında sıra ile süreyya kadar fark vardır. Bu durumda „Ben“ olanlar şahit olur. Bencil olanlar ise „Sahip“ olur. Daha doĝrusu sahip olduĝunu vehmeder.
İşte Ramazan iklimi böylesi bir „Ben“ idrakini inşa etmek için muazzam bir imkandır. Ramazan bize kaybettiĝimiz „Ben“ i buldurur, tabi ki ararsak. Kendini bulan „Ben“ artık kelime-i şehadeti sadece dili ile okumaz, onu bütün varlıĝı ile okur. Hatta şehadet onun kendisinde okunur. Böyle bir „Ben“ sadece okumakla yetinmez aynı zamanda okunur. Bunu da ancak Ramazan okyanusunun biricik incisi olan hem okuyan ve hem de okunan „Vahy“ saĝlayabilir.
Ramazan bereket, rahmet ve maĝfireti ile hepimizi kuşatmak ister. Ramazan ayında emrolunduĝumuz „Oruç“ ibadeti ise kendimizi tutmayı öĝretmek içindir. Bizler çoĝu zaman oruç tuttuĝumuzu söyleriz ve tutarızda. Ancak kimin kimi tuttuĝu yada tutması gerektiĝi tefekküre muhtaçtır. Biz orucu tutarsak karşılıĝında sevap kazanırız. Ancak oruç bizi tutarsa kendimize geliriz. Dolayısıyla oruç bizi tutarsa diri oluruz, dik oluruz, agah oluruz. Yani farkında oluruz. O zaman „Sahip“ olmak için deĝil „Şahit“ olmak için bu dünya`da olduĝumuzu farkederiz. „ Ne kadar kaldın?“ sorusuna „ Bir gün yahut onun yarısı kadar“ diye cevap vermek zorunda kalmayız. Bu ne demek? Bu açıkça bereketsizlik demek.80 küsur seneyi hemencecik bitti bir şey anlamadım demenin „Bereketsizlikten“ başka bir izahı olabilir mi? Yoksa Ramazan da sadece 27. geceyi ihya ederek berekete gark olacaĝımızı mı sanıyoruz. İşte bu tam bir „Tüccar“ mantıĝı. Bu mantıkla bereketle buluşmak mümkün deĝil. „Ben“ idraki ile Kurànı, kendini ve kainatı okumayı başarabilenler kaç yıl bu fani alemde kalmış olurlarsa olsunlar en bereketli ömrü ihya etmiş bahtiyarlardır. Ne mutlu onlara…
Ramazan bizim coĝrafyamızda bir başka güzel karşılanır. Evlerimiz köşe-bucak temizlenir. Adeta genel bir temizlik seferberliĝi ilan edilir. Bunlar çok güzel adetler. Hepsine eyvallah! Peki ya kalplerimizi de Ramazana hazırlamak aklımızdan geçiyor mu? Bence geçmeli. Çünkü hemen hepimizin kalbinde lekeler oluşuyor. O halde sadece evlerimizi deĝil „Kalplerimizi“ de temizleyerek Ramazana hazırlamalıyız. Zira o kalplere „Vahy“ nazil olacak… Sıradan bir misafir için bunca hazırlık yaparken varlıĝımızın yegane sahibi için hazırlık yapmazsak bu „Gayretullah“ a dokunmaz mı? Dokunur. O halde şairin şu güzel veciz ifadesini hatrımızda tutarak bir hazırlık içine girelim:
„ Sür çkar aĝyar dilden ta tecelli ide Hak,
Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan.”
Ramazan Hepimizi Mübarek Kılsın! Amin.