EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN
Öncelikle 2007-2008 Öğretim yılı hepimize hayırlı olsun.Biz eğitimciler ve eğitim çalışanları olarak yeni öğretim yılını her zaman iple çeker ve heyecanlanırız.Belki vakıaya dışarıdan bakanlar farklı düşünebilir ancak durum içeriden bakan birisi olarak gerçekten böyle.Heyecanlanmamak insanın içinin kıpır kıpır olmaması mümkün değil.
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN
Yeni öğretim yılı başlarken birkaç konuya değinmek istiyorum.
Öncelikle 2007-2008 Öğretim yılı hepimize hayırlı olsun.Biz eğitimciler ve eğitim çalışanları olarak yeni öğretim yılını her zaman iple çeker ve heyecanlanırız.Belki vakıaya dışarıdan bakanlar farklı düşünebilir ancak durum içeriden bakan birisi olarak gerçekten böyle.Heyecanlanmamak insanın içinin kıpır kıpır olmaması mümkün değil.
Belki dışarıdan bakanlar bu lafa güler ama öyle değil.Eğer işin içerisinde iseniz ve işinizi önemsiyorsanız başka türlü olması mümkün değil.İllaki olmazsa olmaz heyecanlanırsınız. Tıpkı daha henüz yedi yaşına basmış çocuğu okula başlayan bir ebeveynin duyguları gibi olur duygulanır eğitim çalışanı.(Önemsiyorsa işini tabii ki)
Okullar açılır her yıl. Televizyonlar bangır bangır bağırır.Aman ha kesinlikle kayıt parası vermeyin , devlet okullarında eğitim parasızdır,devlet okulun bütün ihtiyaçlarını gideriyor vs. vs. Hangi okulda ne kadar kayıt parası alınıyormuş hangisinde güvenlik yokmuş çocukları kaçırıyorlarmış, çocuklar kötü yollara eğitim yuvaları vasıtası ile sürükleniyormuş.Deniiiir durulur.Fakat kimse bunun kritiğine girmez bu işler nasıl yürür neler yapılır hangi harcamanın ne kadarını devlet yapar ne kadarını yapmaz.Bu yapılmayan kısmını kim tedarik eder nasıl halleder kimse bilmez.Belki merak da etmez edenlerin de işine gelmez.
İşin aslına bakılırsa okullar hepimizin velisi ile öğrencisi ile öğretmeni ve idarecisi ile.At sahibinin elinde kişner der atalarımız.İşi ehline verip arkasını da kontrol ederseniz bakın neler nasıl yapılır görürsünüz.Aslında bu konu uzun fakat o kadar uzatacak sütunda yer olmasına rağmen siz değerli okuyucuların o kadar vakti ya da takati olduğunu sanmıyorum.Yazılar genelde bakılıp geçilir kim nerede ne demiş diye.Ben de bu yüzden sizin duymak işitmek istediğiniz kısma bundan böyle ki yazılarımda daha kısa değinip geçmek istiyorum.Eğitim dediğimizde her ne kadar kısaca “Eğitim: İstendik davranış değişikliği” olarak tanımlansa da bu bir süreçtir.Yetiştirme, yetiştirirken yetişme süreci.Öğreten bir yandan öğretirken bir yandan da öğrenir.Öğretmesini öğrenir, öğretme tekniklerini öğrenir.Öğrenenin neyi hangi ortamda ve nasıl öğrendiğini öğrenir.Verdiği bilginin ne kadarının kimler tarafından ne kadar algılandığını, öğrenildiğini öğrenir. Kimi ne kadar hangi davranışları sergileyerek eğitebildiğini öğrenir. Karşısındaki çocukların her birinin farklı bireyler olduğunu ve her öğrenenin farklı algılama tarzları olduğunu öğrenir.Bu yüzden tıpkı peygamberimizin kızı Fatıma için “Babasının anası” dediği gibi öğrencide öğretmeni için öğretmenin öğretmeni’dir bir yerde. Öğretmen “öğreten adam” kısaca . Öğretebiliyorsa öğretmendir öğretemiyorsa belki öğretmen belki de değil.Buraya uygun kelimeyi siz kendiniz koyun artık. Fakat şu var ki öğretmen öğrencisine değer verirse hiç kimse ihmal etmesin öğrenci de öğretmenine değer verir.Belki öğrenci ilk başlarda değer vermiyor kızıyor.Sıkılıyor görünebilir ama karşılıklı iyi niyet görülüp sezildiği vakit olay gün yüzü gibi ortaya çıkar.Ve karşılıklı verilen değerler ortaya çıkar.Yeter ki eğitim çalışanları işi zıvanadan çıkarmasın.Öğrencisini farklı şekilde görmesin onu kendine sahip çıkılması geleceğin topluma şekil veren bireyleri olarak görebilsin.Burada oto kontrol devreye giriyor.
Gelelim çocuğunu okullara emanet eden velilere: Onlar devletin eğitime ne kadar önem verdiğini bilirlerse kendilerine düşen kısmını doğru okuyabilip anlayabilirlerse o oranda okullarına sahip çıkarlar.Devlet okulların yakıt giderlerini, internet su ve elektrik giderlerini genellikle karşılamaktadır. Ancak harcanması elzem olan diğer giderlerini okulların mahalli imkanlarla karşılamasını istemektedir.Bunlar temizlik gideri,kırılan cam-çerçeve,masa,sıra,sandalye gibi basit görünen giderleri karşılamamaktadır.Mesela okulda fotokopi çekilecek ve toner , kağıt,gibi ihtiyaçlar var bunları karşılamamaktadır.Yine silgi tebeşir gibi ihtiyaçlar karşılanmamaktadır. Örneğin Türkiye’nin bir çok gelişmiş kentlerinde teknolojik sınıf uygulamasına geçilmektedir ki ileriki yıllarda bu kaçınılmaz olacaktır.Bunun hiç birini devlet karşılamamaktadır.Yine tam gün eğitim veren eğitim kurumlarında öğrencilerin kitaplarından günlük ihtiyacı olmayan kitapları okulda bırakılarak öğrencilerin kitap hamallığının önüne geçilmeye çalışılmaktadır ve bu durumda sınıflara dolap ihtiyacı gündeme gelmektedir.Bunlarında hiç biri devlet tarafından karşılanmamaktadır.Bu ihtiyaçlar nasıl giderilecektir.Hariçten gazel okumak dışarıdan bakanlara kolay gelmektedir fakat vakıa budur ve bu ihtiyaçlar bir şekilde giderilmek zorundadır.Devletin eğitim çalışanlarına verdiği ücret gözler önündedir ve bunun miktarını sağır sultan bile duymuştur. Okul Müdürü, öğretmenler bu giderleri karşılamaya kudretli değillerdir.
Bu durumda iş yine öğrencilerin velilerine düşmektedir.Sınıfların tefriş atı , okulların boya badana gibi günlük basit harcamaları büyük yekun tutmaktadır ve bunu ya zengin hayır sahiplerinin vasıtası ile ya yerel yönetimler mahareti ile ya da öğrenci velileri tarafından karşılanması zorunlu hale gelmektedir. Eğer çocuklarımızın geleceğine ışık tutmak istiyorsak ve onları geleceğin aklı selim büyükleri olarak görüyor ve görmek istiyorsak onlara değer vermek okudukları mekanları en iyi şekilde hazırlamak zorundayız.İş bize yani aile büyüklerine düşmektedir.Ortalığa boşu boşuna naralar atarak kuru gürültü çıkarmanın kimseye faydası olmayacaktır.Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı düşünüyorsak onları güzel mekanlarda uygun alt yapıyı hazırlayarak büyütmek ve onlardan bir şeyler isteme hakkına sahip olacağımızı düşünüyorum.Selametle kalın.
İsmail DAĞ
Eğitimciler Birliği İstanbul 4 No’lu Şube Teşkilatlanma Sekreteri