Bir Dostun Dilinden-ŞANZUMİ
“Kesb-i hüner âlemde değildir hüner, ancak
Ehl-i hüner’in kadrini bilmek de hünerdir.”
Muhterem, Muazzez, Mükerrem ve Müşvik, Mükrim, Mürşid,
Ord. Prof. Dr. Şanzumi** Hazretlerine “Sevdiklerinize sevginizi izhar eyleyiniz.” buyuran Hakkın Habib-i Edibi, başımızın tacı, gönüllerimizin ilâcı Muhammed Aleyhisselâm’a muti olarak, itaat ederek Hazreti Yunus Emre bu konuda çok metin bir duruş sergiler ve söyler.
“Sevdiğimi söylemezsen bu dillerim nemdir benim?”
ve sözün ifadede son noktası Hadîs-i Şerif ışığında Yine Yunus’dan:
“Derviş Yunus sus derler bana,
Ya ben öleyim mi söylemeyince ?”
Sevdânın susuz çöllerinde bir içimlik suyu arayanların varlığı ve bunu tırnaklarını kullanarak çıkaranlara gel de yazma..
Sizin gibilerin var olduğunu bilmek, bulmak ve en azından hissetmek, yaşama sevincimizi ve azmimizi güçlendirip mânâlandırıyor.
Dünyayı bir pula bile alıp satmayan sizin gibi nice bezirgânlar, dükkânlarında hep müşteri bulmuş ve dahi bundan sonra da bulacaklardır. Çünkü malınız muhabbet.
Muhabbet, Muhammed dükkânında satılan ilk ve
tek emtiadır bilirsiniz. Siz bu muhabbeti, mümbit gönül ikliminizde mükellef bir mahlût olarak ortaya koymuşsunuz. Mükrim bir mürşidi kâmil olarak da bizler gibi avamı süfelaya teberrüken sunarak kaybettiğimiz hikmeti bulmak için doğru caddelerde aramamıza ışık tutuyorsunuz. Hâlik-ı Azimüşşân şanınızı ebedî âlemde sürûra tebdil ederek tescil eylesin.
Bildiğiniz gibi bu husus kulun, muhabbet membaından yani Muhammed Aleyhisselâm’dan tahsil eylediği, öğrendiği çok hassas mevzuudur.
O, kul olarak Rabbine yöneldiğinde mürid, dönüp beşeriyete rahmeyleyince mürşid, ”Sırâc-ı Münîr= Nur saçan kandil” olarak bizzat Allah onun mübarek şahsını mücessem bir hidâyet, rehber ve bir yol gösterici kılmıştır. Bu nur ile körler bile görür, duymayan kulaklar duyar, kapalı kalbler açılır, yolunu şaşıranlar yol bulur.
İşte bu perdenin ötesine geçemeyenler:
"Allah'tan size bir NUR ve apaçık bir kitap gelmiştir." Âyet-i kerime'sinde geldiği haber verilen bu "Nur"u göremediler, cisimde takılıp kaldılar, "Nur"a inemediler, hidâyete eremediler ve iman etmiş de olmadılar. Onlar öteye geçemedikleri için, ilâhî nurdan, rahmetten, merhametten mahrum kaldılar.
Âyet-i kerime'de geçen; "Nur" Muhammed aleyhi’s-selâm'dır, zira ancak onun vasıtası ile hidayete erilir. Sizin gani gönlünüz buna razı olmayıp, medârımız olanın Peygamberin, vârislerinden olduğunuzu gösteren bir âlim olup yol gösteriyorsunuz.
Yürünen yola ömür diyorlar
“Sanma insan sürüsünün tek çobanı akıldır.
Ömür denen sarp yokuşun dörtte üçü çakıldır” diyerek müşkili söylüyor Fazıl Ahmet Aykaç merhum.
Günümüz gönül okyanuslarından, sevdânın büyük doruklarından ism-i aziz, mükerrem Emin Işık üstad-ı muazzamın büyük bir feraset, cesaret ve vukufiyetle tarif eyleyip, tavsiye buyurdukları “Şanı büyük Allah’ın bin bir ismi vardır. Muhammedî olmak kaydıyla bu isimlerini remzeden bütün kapılardan O’na varmak mümkündür. Çünkü O bunu murad eylemiştir.” Demektedir. Bunları buraya yazmak ve huzurunuzu meşgul etmekten maksadımz esere harcadığınız emeğin tarafımızca çok mukaddes algılandığını ifade etmek içindir. Dönüş yolunun bu kadar çok kolay, çok girift ve dahi tuzaklarla dolu olmasındaki hikmetteki idrak nakısası olanlar, sizde var olan ve sebilâne sunduğunuz bu sınırsız şefkati korkarım ki şamata sanmaktadırlar.
Maksada matuf arz edeyim: “Bir kadın, yanında iki kızıyla Hazreti Peygamberimizin hanımı Hazreti Âişe’yi ziyarete gelmişti.
Hazreti Âişe, kadına ikram olarak, ancak o an evde bulunan yegâne yiyecek olan üç hurmayı verebildi.
Kadın hurmalardan ikisini kızlarına verdi, birini kendisi aldı.
Kızlar, kendi hurmalarını yedikten sonra, annelerinin elindeki hurmaya da ister gibi baktılar.
Bunu gören kadın, kendisine ayırdığı hurmayı yemekten vazgeçti ve ikiye bölüp kızlarına verdi.
Kadının bu davranışı Hazreti Âişe’yi çok duygulandırmıştı.
Peygamber Efendimizaleyhisselâm eve geldiğinde, Hazreti Âişe o gün şâhid olduğu bu olayı ona anlattı.
Efendimizaleyhisselâm:
-“Ey Âişe! Bu davnanışı, kadına Cenneti kazandıracaktır. O kızlarına acıyıp şefkat edince, Allah da ona acıdı ve günahlarını bağışladı.” Dedi.
Asfaltı bildiğimden beri üstündeki toprakla buluşamayan yağmur suları benim hasretim olmuştur. Sizin eseriniz bu hasretlerden uzak tutulmuş gönüllere bir hayat öpücüğü gibi gelsin diyorum. Kaybettiğimiz hikmetleri bin bir kapı ardında bulmamızda ışıklandırdığınız yollar için sa’yiniz mebzûl, gayretiniz meşkûr ve aşkınız memduh olsun niyazlarımı terdif eylerim Efendim.
Size iltifatta aşırı gittiğimi düşünenler mutlaka çıkabilir. Onlara cevabı başların tacı, gönüllerin ilâcı, ruhların mirâcı, sevgililer Sevgilisi, sâdıkların, sıddıkların rehberi öyle bir önder, öyle bir yol gösterici, “Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve Sirâc-ı münîr »nur saçan kandil olarak gönderdik.”5 ki o konuşsun:
“İlim, Allah yolunu aydınlatır.”
“İlim, sefâletten korur ve saadete ulaştırır.”
“İlim, hem ziynet, hem düşmanlara karşı bir silâhtır.”
“İlim için yurdundan seyahat edene Allah, cennet yolunu
gösterir. İlim için çalışanlara melekler kanatlarını döşerler.”
“Âlimlerin kalemlerinin mürekkepleri, şehidlerin
kanlarından mübecceldir”
“İlme ve âlimlere hürmet eden,bana hürmet etmiş olur..”
“İlmin bir sonu var diyen, ona karşı haksızlık etmiştir.”
“İlim elde etmek için geçen bir saat, (nâfile) ibâdet ve taatle
geçirilen bir geceden ve yine ilim peşinde geçirilen bir gün, üç ay (nâfile) oruç tutmaktan hayırlıdır.
“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın;
hem dünyayı hem âhireti isteyen yine ilme sarılsın.”
Bana da “Sükût et nezd-i câhilde, hamûş ol sen kitâb âsâ.
“Câhil olanların yanında sus, kitap gibi sessiz dur!.” Düsturunca susmak düşer. Tamam da ne diyordu koca Yunus:
“Derviş Yunus sus derler bana
Ya ben öleyim mi? söylemeyince“
ben de okumayınca:
Akıl Çıkmazı
Burası deliler evi biliyoruz
Anladık, bunlar deli.
Kimi yürekler acısı, perişan
Kimi korkunç tehlikeli.
Şu deli gömleği işte
Giyenler azgın deliler
Çıldırmamak için kim bilir
Kaç uzun yıl beklediler?
Nice akıllının adı burada
Deliye çıksın, varsın
Bu, insanı deli eden dünyada
Akıllıyım diyen parmak kaldırsın.
Ümit Yaşar Oğuzcan (Rahmetli)
“İlim önce dinleyip susmak, sonra hıfzetmek, sonra amel etmek, daha sonra da neşretmektir.”
Kibar-ı kelâmına uyduğunuzdan dolayı sizi, coşkun alkışlarla gönülden kutlarken, atacağınız diğer cesur adımlarınız için teşvikkâr tebriklerimi de zikretmemek olmaz.
Mutlaka anmak istediğim diğer önemli bir husus da; bu külhanda ateşin harlanmasına emeği geçen, dahli bulunan ister ismi şerifi zikr edilmiş veya edilmemiş, kahir ekseriyeti gönül dostlarıma sizin şahsınızda ebedî selâm ve muhabbetlerimi yolluyorum, lütfen kabul buyurunuz.
Sıhhat-âfiyet ve saadet dileklerimle.
Sırr-ı Muhammedî’ye talepkâr.
Nûr-u Muhammedî’ye âşık.
Aşk-ı Muhammedî’ye müptelâ…
Muzdarip, mükedder, mahzun ve dahi mahcub vasıflarla muttasıf ve müzeyyen kari’-i mecnun-u vahîd, serdengeçtisi Emin Sezer.
15 Ocak 2007
Not: Hocanın kısa zamanda büyük tepki çeken eserinin neşri sebebiyle yazılıp kendisine yollanmıştır. E.S.
Mustafa Hamdullah ERGİN
GEYVE HABER
#