Fıkıh Köşesi-Zekatın Verileceği Yerler

Zekat verilecek kimseler, müslüman fakirler, miskinler, borçlular, yolcular, mükâtebler (sözleşmeli köleler), mücahidler ve amiller (zekat toplayıcıları) olmak üzere yedi kısımdır.
Editör Editör

Şöyle ki:

1) Fakir: İhtiyacından fazla olarak nisab mikdarı bir mala sahib olmayan kimsedir. Bu kimsenin temel ihtiyaçlardan olan evi, ev eşyası ve borcuna denk parası bulunsa da, yine fakir sayılır.

2) Miskin: Zekat verilecek sınıflardan birisi de Miskinlerdir. Miskin kime denir? Fakirden farkı nedir? Fakirden de daha alt seviyede olan kişiye mi Miskin denir?

Miskin: ( المسكين ) sakin olmak, bitmek, susmak, dinmek, hareketine son vermek anlamlarına gelen “s-k-n” (سكن) kökünden türemiştir. Bazıları der ki, fakirliğin yerleştiği kişiye miskin denmiştir. Onun için miskinin durumu, fakirin durumundan daha kötüdür. Bu hatalı bir düşüncedir. Çünkü bu mana ism-i mef’ul manasıdır. Halbuki “miskin” kelimesinde ismi fail manası vardır, “düşkün olan” demektir.

Zekât meselesinde “fakir” ile “miskin”in ayrı sınıflar olduğu konusunda ittifak vardır. İhtilaf bunların manasındadır. Bazıları “miskinin hali fakirden daha kötüdür” demişler. Ebû Hanîfe bu görüşü benimseyenlerdendir. O diyor ki “fakîr, az bir şey’e mâlik olandır; miskîn de hiçbir şey’e sâhip olmayandır.” İmam Şafi ise tam aksini söylemiştir.


Kehf suresi 18/79. ayete baktığımız zaman “miskîn”in durumunun, fakîrin durumunun daha iyi olduğunu anlayabiliriz. Çünkü bu ayette Mûsa (as)’a geminin delinmesinin sırrı şöyle anlatılıyor: “…O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu…” (اماالسفينة فكانت لمساكين…)

Mesâkîn kelimesinin kullanıldığı bu kişilerin gemi sahibi oldukları anlaşılıyor. Yani miskin hiç malı olmayan değildir.

Şimdi bu görüşü destekleyen şu hadîse bakalım: Kütüb-i Sitte‘de yalnız Buhârî ve Neseî’de yer alan bu hadisi Buhârî Bakara 2/273. ayeti açıklamak için getirmiştir: “Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivayet ettiği hadiste Resulullah (sav) buyuruyor ki:Miskîn bir lokma iki lokma, bir hurma iki hurma için kapı kapı dolaşan değildir, fakat muhtaç olmaktan kurtaracak zenginlik bulamayan, sadaka verilmesi için farkına varılmayan, kendisi de kalkıp halktan istemeyen kimsedir.”

Bu hadis-i şerife; göre miskîn bir lokma bir hurma için sokağa çıkmaz, yoksulluğa da alışmış değildir ki insanlardan bir şey istesin de alsın.

Böylece miskîn ile fakîr arasındaki fark da ortaya çıkmış oluyor. Kehf 18/79’da bahsedilen yoksul grup, miskin ama yoksulluğun kronik, müzmin hale gelmediği kişilerdir. Fakîrin yoksulluğu ise müzmindir, kronikleşmiştir. O halde miskini şöyle tanımlayabiliriz: Zenginlik derecesine vardırmayan mala malik olan, bazen de günlük ihtiyacını karşılayamayan kişi olup, hiç bir şeye sahib olmayıp yemesi ve giymesi için dilenmeye muhtaç olan yoksul kimsedir.

3) Borçlu: Bundan maksad, borcundan fazla nisab mikdarı mala sahib olmayan veya kendisinin de başkasında malı varsa da, alması mümkün olmayan kimsedir. Böyle borçlu olan kimseye zekat vermek, borcu olmayan fakire vermekten daha faziletlidir.

4) Yolcu: Bundan maksad, malı memleketinde kalıp elinde bir şey bulunmayan garib kimsedir. Böyle bir adam yalnız ihtiyacı kadar zekat alabilir, ihtiyaçtan fazla alması helal olmaz. Bununla beraber bu gibi kimselerin mümkün olunca borç almaları, zekat almalarından daha iyidir.

Kendi memleketinde bulunduğu halde malını kaybeden ve böylece muhtaç durumda kalan kimse de yolcu hükmündedir. Bunlar, sonradan mallarını ele geçirmekle, almış oldukları zekat paralarından arta kalanı sadaka olarak fakirlere vermeleri gerekmez.

5) Mükâteb: Bir bedel karşılığında azad edilmek üzere efendisi ile bir anlaşma yapmış olan köle veya cariye demektir. Böyle borç altına girmiş olan bir köleyi bir an önce hürriyetine kavuşturmak için ona zekat verilebilir. Fakat bir kimse, kendi mükâtebine zekat veremez. Çünkü bunun yararı kendisine dönmüş olur.

6) Mücahid: Bundan maksad, Allah yolunda gönüllü olarak savaşa katılmak istediği halde, yiyecekten, silahdan ve diğer şeylerden mahrum olan kimse demektir. Böyle bir kimseye, ihtiyaçlarını gidermesi için zekat verilebilir. Buna: "Fi sebilillah infak = Allah yolunda harcama" denir.

7) Amil: Bundan maksad, idareci tarafından meydandaki zekat mallarının zekatlarını toplamakla görevlendirilen kimsedir. Buna "Saî, tahsildar" da denir. Böyle bir görevliye, bu çalışması süresince, fakir olmasa bile, ailesinin ve kendisinin ihtiyaçları için yeterince zekat verilebilir.

Yukarıda gösterilen yedi kısımdan her biri, zekatın verileceği yerdir. Bir kimse zekatını bunlardan herhangi birine verebileceği gibi, bir kısmına veya tümüne de dağıtabilir. Bununla beraber nisab mikdarına ulaşmayan bir zekatın, bunlardan yalnız birine verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu ihtiyacı karşılamış bulunur.

 Bir fakire bir elden nisab mikdarı zekat vermek caiz ise de, keraheti vardır. Ancak fakirin borcu varsa veya kalabalık nüfusu olur da bu zekatı onlarla bölüştüğü zaman nisab mikdarı kendilerine düşmezse, bunda kerahet yoktur.

Bir fakir bir zenginden malının zekatını isteyerek mahkemede dava edemez. Çünkü zekatın o davacı şahsa verilmesi bir borç değildir. Aynı zamanda bu bir ibadet olduğundan sahibinin din anlayışına bırakılmıştır.

Kimlere Zekat Verilir, Kimlere Verilmez?

Bir kimse, kendi zekatını fakir bulunan zevcesine, usulüna (babasına, dedesine, anasına ninesine...) ve füruuna (çocuklarına, çocuklarının çocuklarına...) veremez. İddet beklemekte olan boşanmış zevcesine de veremez. Çünkü buna vereceği zekatın yararı kısmen de olsa kendisine ait bulunmuş olur. Oysa bu yarar, tamamen kendisinden kesilmiş bulunmalıdır.

İmamı Azam'a göre, bir kadın da zekatını, fakir bulunan kocasına veremez. Çünkü adete göre, aralarında bir menfaat ortaklığı vardır, iki İmama göre, kadın fakir olan kocasına zekatını verebilir.

Temel ihtiyaçlarından başka nisab mikdarı bir mala sahib olana da zekat verilemez; çünkü bu kimse zengin sayılır, ihtiyaçtan fazla olarak elde bulunan malın ticaret eşyası, nakid para gibi artan bir mal yahut ev ve ev eşyası gibi artmayan bir mal olması fark etmez.

Fakat zengin bir kimseye, nafile şeklinde olan bir sadakanın verilmesi caizdir. Bu yönü iledir ki, vakıfların sadaka kısmından sayılan gelirlerini vakfiye senedi gereğince, zengin kimselerin almaları da helal bulunmuştur. Bu bir bağış ve ikram yerindedir.

Haşim Oğulları ile bunların azadlılarına zekat verilemeyeceği gibi, öşür, adak, keffaret benzeri diğer sadakalar da verilemez. Zekat ve bunun cinsinden sayılan şeyler, insanların yıkantısı sayılır. Haşim oğullarının şeref ve kıymeti böyle bir şeyi kabulden beridir. Bunlara ancak bir ikram ve hediye şekli ile sadaka verilebilir.

Haşim Oğullarından maksad, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin amcaları Hazret-i Abbas ile Haris'in evlad ve torunlarından ve Hazreti Ali ile kardeşleri Akıl ve Cafer'in neslinden gelenlerdir. Bu şahısların, ihtiyaçlarına göre, Hazinenin ganimetler kısmından payları vardır. Bu paylarını almadıkları takdirde, ihtiyaçtan kurtulmaları için, kendilerine zekat verilebileceğini söyleyen fıkıh alimleri de vardır.

Kendisine zekat verilecek kimse, zekatı alma zamanında zekat almaya ehil bulunmalıdır. Bu ehliyetin sonradan kaybolması, peşin verilen zekatın sıhhatine engel olmaz.

Buna göre, bir malın zekatı daha sene dolmadan bir fakire verildikten sonra, sene henüz sona ermeden o fakir zengin olsa veya ölse, o malın zekatını yeniden vermek gerekmez ve böyle verilen zekat da geri alınamaz. Çünkü verilmesinden beklenen sevab kazanılmıştır.

Bir kimse zekatını, zengin bir erkeğin (buluğa ermemiş) küçük çocuğuna veremez. Çünkü bu çocuk, babasının malı ile zengin sayılır. Fakat zengin bir kadının fakir ve yetim olan ve babası Müslüman olan çocuğuna zekat verilebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi, baba tarafından sabittir; anasının serveti ile zengin sayılmaz.

Yine, bir kimse zekatını, zengin bir adamın fakir ve Müslüman olan babasına veya zengin bir adamın fakir ve Müslüman olan (buluğa ermiş) büyük çocuğuna veya o şahsın fakir ve Müslüman bulunan zevcesine verebilir. Çünkü bunlar birer şahıs olarak tasarrufa ehildirler, birbirlerinin serveti ile zengin sayılmazlar.

Zekat, Müslüman olmayanlara verilemez. Çünkü zekat Müslim olan fakirlerin hakkıdır. Bir hadis-i şerifde: "Zekatı, Müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine veriniz," buyurulmuştur. Bunun için Müslüman olmayanlar zekat vermekle yükümlü değillerdir. Bu ibadet, Müslümanlara ait dinî ve içtimaî (sosyal) bir görevdir. Bu göreve ortaklık etmeyenlerin bundan faydalanma hakları olamaz.

Yalnız İmam Züfer, zekatın zimmîlere (İslam idaresi altındaki gayri müslimlere) de verilmesini caiz görmüştür. Çünkü zekattan maksad, bir ibadet yolu ile muhtaç kimseleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu maksad da, fakir zimmîlere zekatı vermekle elde edilir. Bununla beraber nafile sayılan sadakaların zimmîlere verilebileceğinde ittifak vardır.

Zekatı akrabaya vermek daha faziletlidir. Şöyle ki: Önce muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amcalara, halalara, sonra bunların çocuklarına; sonra dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına, daha sonra akraba sayılan diğer yakınlara vermek daha faziletlidir. Bunlardan sonra da fakir komşulara ve meslek arkadaşlarına vermekte fazilet vardır.

Zekatı, malın bulunduğu yerdeki fakirlere vermelidir. Yıl sonunda başka memleketlerdeki fakirlere gönderilmesi mekruhtur. Ancak kendilerine zekat gönderilecek kimseler, akraba iseler veya malın bulunduğu yerdeki fakirlerden daha muhtaç iseler, o zaman uzakta olan bu gibilere gönderilmesinde kerahet olmaz.

Bununla beraber zekatı, daha senesi dolmadan başka bir memlekete göndermekte bir sakınca yoktur.
Bayramlarda ve diğer günlerde muhtaç olan hizmetçilere veya çocuklara veya müjde getiren fakir kimselere verilecek bahşişlerin zekat niyeti ile verilmesi caizdir.

Verilen bir zekat, fakir tarafından veya fakir olan çocuğun ve mecnunun velisi veya vasisi tarafından alınmadıkça tamam olmaz.

Fakir olan bir bunağın veya buluğa yaklaşmışın veya paranın kıymetini bilip aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun zekatı alması yeterlidir.

Bir kimse zekatını vermek için araştırma yapıp zekata ehil olduğunu anladığı bir adama zekatını verir de, gerçekten o adamın zekata ehil olduğu meydana çıkarsa, ittifakla bu zekat caiz olur. Aksine durumu anlaşılamaz veya zengin olduğu sonradan meydana çıkarsa, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, yine zekat geçerli olur.

Fakat araştırma yapmaksızın ve zekata ehil olup olmadığını hiç düşünmeden zekat verilecek olsa, geçerli olursa da, zekata ehil olmadığı sonradan meydana çıkarsa, yeniden zekatı vermek gerekir. Çünkü araştırma işinde noksanlık yapılmıştır.

Zekata ehil olup olmadığında şübhe edilen bir kimseye araştırma yapmaksızın verilen zekat, geçerli olmamak tehlikesindedir. Eğer sonradan o kimsenin fakir olduğu meydana çıkmış olursa, zekat yerini bulmuş olur, değilse olmaz.

Mustafa Hamdullah ERGİN

GEYVE HABER


#

GENEL BİLGİLER

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve - Adapazarı, Adapazrı Geyve Otobüs sefer tarifesi. Geyve otobüsü kaçta kalkıyor? Adapazarından son Geyve Otobüsü, Sefer tarifesi, geyve koop otobüs