Darbe Günlükleri, Asker-Sivil Toplum İlişkisi, Mitinglerin Arkasındaki El ve Hükümet'e Verilen Muhtıra
Nokta Dergisi’nde darbe günlükleri yayınlandığında, durum sessizlikle karşılanmıştı.
Medya, aynı derginin andıç haberine gösterdiği ilgiyi, nedense bu habere pek göstermemişti.
Sonra, andıç olayına benzer bir bilgi kirliliği yaşandı.
Darbe günlüklerinin içeriği değil, nasıl sızdırıldığı gündemi oyaladı, durdu.
Medyatik gürültü; mesajın üzerini örtmek içindi.
Gürültücüler, böylece tüm dikkatleri parmağın işaret ettiği yönden parmağa çevirebiliyordu.
Oysa ortada gerçekten önemli bir belge vardı.
Darbe günlükleri, o dönem görev başındaki bir komutanın gözüyle, Türkiye’deki temel meselelerde askerin ne tür bir yaklaşım sergilediğini göstermesi açısından kayda değer veriler sunuyordu.
Bir zihniyet ve o zihniyetten hangi fikirlerin/stratejilerin hasıl olduğu deşifre oluyordu.
Darbe günlükleri, medya ve hükümet tarafından gerçek kabul edildi.
“Biz bunları biliyorduk” açıklamalarıyla geçiştirildi.
Hilmi Özkök’ün konuyla ilgili sözleri de dolaylı onaydı.
Ayrıca günlükteki anlatılanlar o dönemdeki bir çok olayla da birebir örtüşüyordu.
O halde, önce günlüklerdeki bazı konuları, son günde yaşananlarla ilişkisi ölçüsünde hatırlayalım:
Darbe günlüklerinde, askerlerin AKP karşıtlıkları açıkça görülüyordu.
Hükümet’e karşı muhtıra vermekten, darbe yapmaktan bahsediliyordu.
Dikkatli bir “pozitif eylem” süreci takip etmekten söz ediliyordu.
Buna göre askerin görüşünün halka anlatılabilmesi için önce yazarlar ve önemli kişiler ile temasa geçilecekti.
Üniversiteler ve sendikalar ise doğal müttefik addediliyordu.
Örneğin 3 Aralık 2003’te çoğu komutanın hazır olduğu bir oturumda, Hükümet’e muhtıra verilip verilmeyeceği tartışılırken şöyle bir öneri getiriliyordu:
“Siyasete bulaşmayacak şekilde derneklere üye olalım.
Böylelikle kendimizi daha iyi tanıtır ve fikirlerimizi etrafa daha iyi yayabiliriz.
Muhalefet partisi üzerine daha çok gitmeliyiz.
Bir gün müdahale etmek zorunda kalırsak siz de hesap vereceksiniz, mesajını onlara verelim. Bizi hafife alıyorlar.”
Kısaca, medya, akademi ve sivil toplumla işbirliği içinde Hükümet’e karşı izlenecek strateji hesaplanıyordu.
Darbe günlüklerinde dikkati çeken diğer bir husus ise yargı hakkında komutanlardaki olumsuz kanaat ve yargıyı tekrar eski rayına oturtma önerisiydi.
Yazıya, yine Nokta Dergisi’nde yayınlanan başka bir belgeyi hatırlatarak devam edelim:
O belgede, TSK’nın STK’lar ile işbirliği içinde hareket etme planından bahsediliyordu.
Belgede, Genelkurmay Harekat Başkanlığı’nca icra edilecek Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri için hangi Sivil Toplum Kuruluşları ile işbirliği yapılabileceğine dair tek taraflı bir liste hazırlandığı görülüyordu.
Amaç, bu kuruluşlarla toplumsal faaliyetlerde işbirliğiydi.
Şimdi 2003 ve 2004 yılı için darbe günlüklerindeki ifadeleri, yapılan hesapları ve planları ve ayrıca STK’larla işbirliği belgesini, askerin rektörlere ve sendikalara duyduğu güvene karşı yargıya karşı olan güvensizliğini vs. hatırlayarak, gündeme bir de bu bilgiler ışığında gözden geçirelim:
Çankaya Meydan Muharebesi’ndeki çetin mücadele devam ediyor.
Baykal, Ağar ve Mumcu, hesap verme korkusuyla hareket ediyor gibiler...
Bu günlüklerdeki muhalefeti uyarma düşüncesinin bir yansıması sayılabilir.
600 kadar dernek ve sendika, Ankara, İstanbul ve şimdi Manisa’da “Cumhuriyet Mitingi” düzenliyor.
Darbe girişimleri sonuç vermeyen emekli komutan Şener Eruygur ismi öne çıkıyor.
Bazı rektörler ve kraldan çok kralcı profesörler bu eylemlerin başını çekiyor.
Mitingler için sınav erteleniyor, ücretsiz otobüs kaldırılıyor ve kampüsler miting alanına çevriliyor.
Sanki günlüklerde rektörleri doğal müttefik görme düşüncesi eyleme geçmiş gibi!
Ayrıca bu mitinglere Tuncay Özkan da katılıyor, Veli Küçük ve Muzaffer Tekin gibi isimleri şaibeli olaylara karışmış eski askerler de...
Günlüklerde ismi geçen bazı gazetecilerin, örneğin Tuncay Özkan, kanalından darbe tellallığı yaptığını görüyoruz.
Eski hukukçular ekranlarda siyasi iradenin önünü kesme planları için kanunlara takla attırırken, siyasetin önünü açabilecek bir söz söylediklerinde ertesi gün hemen “pardon” diyorlar, kulakları çekilmişçesine...
Ve tüm bu gürültünün ortasına, yeni bir askeri müdahale düşüyor bir gece vakti.
İslami inanç ve değerlerimizin çağdışı görüldüğü ve sonu tehdide varan bir elektronik muhtıra.
Akla, darbe günlüklerinde yargıya güvensizlikten bahsedildiği geliyor.
Nitekim muhtıra öncesi Anayasa Mahkemesi’nin 367 fikrini reddedecekken, muhtıra ile fikrini değiştirmek zorunda kaldığı fikri ağırlık kazanıyor.
Bu olay da, günlüklerde yer alan yargıyı eski rayına oturtma önerisini çağrıştırıyor.
Şimdi, darbe günlüklerini, TSK-STK işbirliği belgesini bir kez daha gözünüzün önüne getirin ve yeniden düşünün:
Bir darbe ihtimali ne kadar uzak?
Bu derin ayrışma nereye varır?
Yapılan eylemler ne kadar sivil?
Sivil olmak için üniformama giymek yeter mi?
Hak, hukuk, özgürlük, demokrasi söylemleri, sadece azınlık bir sınıf için midir?
Silahların gölgesi siyaset ve hukukun iradesi üstüne düşmemiş midir?
Ve bu gölge, ülkenin üstünden kalkmadan adalet ve özgürlük mümkün müdür?
#