DEPREM GELİYORUM DEMEZ
Son on onbeş yıldır sıkça duymağa başladığımız ve ilgilendiğimiz doğal afetler dünyayı sarsmakta ve teknolojide böylesine üstün bir seviyeye gelmiş insanoğlu bu felaketler karşısında biçare bir durumda olayları seyretmektedir.
Dünyanın giderek ısınması, insanlığı tehdit eden virüsler, uzayda meydana gelen ve henüz ne olduğu bilinmeyen ve de dünyayı doğrudan etkileyen bazı gökyüzü olayları ve yeryüzünde meydana gelen olaylar acaba insanlığın sonunu mu hazırlamaktadır ?
Dünyanın dengesi mi bozulmakta dır? Dünyada meydana gelen depremler, tsunamiler, hortumlar, buzulların hızla erimesi ve patlayan volkanlar insanoğlunu çok ciddi tehlikelerin beklediğini göstermektedir.
Beş milyar yaşındaki tabiat ana kendisinden alınanları geri mi istemektedir ? Zira insan dünyaya yayılmağa başladığı andan itibaren dünyayı hep tahrip ederek bu günlere gelmiştir. Çevrenin korunmaması, plansız ve proğramsız yerleşim, yerleşim alanlarının ve canlıların yok edilmesi ve dünyanın tüm dengelerinin alt üst olması günümüzde yaşadığımız ve daha da kötü olarak yaşayacağımız felaketlerin habercisi olarak görülmektedir.
Küresel ısınma giderek dünyayı yok etme noktasına getirdiği için Kyoto Protokolu 2008-2012 yılları arasında, sera gazlarının 1990'daki seviyelerinin %5 altına düşürmeyi, gelişmiş ülkelerden isteyen bir anlaşmadır. Zira bilim adamları depremlerin, volkanların, hortumların, çığların, kuraklıkların sebebinin küresel ısınma olduğunu iddia etmektedirler.
Diğer taraftan bilim adamları dünyayı bir anda yok edebilecek güçte büyük tehlikelerin de varlığından bahsetmektedirler.. İşte bu felaketlerin içinde yer alan deprem, yerkürede hemen her gün olmakta ve büyüklüğüne göre insanoğlunu hüzün, yokluk ve çaresizlik içine itmektedir. Ülkemizde 19 Ağustos 1999 depremi ile birlikte bir anda hayatımızın vazgeçilemez bir parçası haline gelen depremin, ciddi bir hadise olduğunu bilim adamları yıllarca söylemelerine ve konu ile ilgili bilimsel raporlar yayınlamalarına ve yabancılarla ortak projeler yapıp sonuçlarını icra mevkiinde bulunanlara aktarmalarına rağmen tüm yönetimlerin deprem kuşaklarında felaketlerle karşı karşıya kalacak insanlarımızı, şehirlerimizi koruyacak ve depremden en az şekilde etkilenecek tedbirleri almadıklarını görmekteyiz.
Deprem insanların yaşama hakkını elinden alan bir tabiat olayıdır. Devlet tüm organları ile deprem için ülke genelinde varını yoğunu ortaya koyarak gerekli çalışmaları yapmalı ve tedbirleri vakit geçirmeden almalıdır.
Yerkabuğu, birbirinden ayrı ve devamlı hareket halinde olan ve zaman zaman birbirlerinden uzaklaşan, zaman zaman çarpışan ve birbirlerini iten levhalardan oluşmuştur. İşte bu levhaların hareketliliği ve yer değiştirmesinin sonucu yerkabuğunda meydana gelen titreşimler depremleri meydana getirir. Deprem, yerkabuğundaki kırık düzlemleri boyunca biriken enerjinin aniden boşalması ile meydana gelen yer değiştirme hareketlerinin yeryüzünü sarsması hadisesidir. Kısacası deprem, kayaların elastik yamulma sonrası kırılmasıdır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya bundan yaklaşık 15 milyon yıl önce Arap levhasının Anadolu levhasına çarpması sonucu oluşan bir jeolojik yapıdır.Güneyden ve kuzeyden sıkıştırılan Anadolu bir zeytin tanesinin sıkıştırılıp çekirdeğinin fırlaması gibi her yıl yaklaşık 2.3 santimetre batıya doğru ilerlemektedir. Bu ilerleme sürekli olmakta ve sonucunda kırılmalara bağlı depremler meydana gelmektedir.
1999 depreminde Marmara Denizi'ne kadar gelen ve orada durduğu tahmin edilen bu ilerleme, kırılma bilim adamlarını ciddi düşüncelere sevk etmekte ve onları tedirgin etmektedir.Zira şimdilik sakin olan bu ortamda, bir anda hareketlilik çok büyük bir depremin meydana gelmesi sonucunu doğuracaktır. Yaşanılan bu coğrafyanın yaklaşık %90'nı, nüfusumuzun %95'i ve sanayi tesislerimizin tamamına yakını bu deprem kuşakları üzerinde yer almaktadır.
Uzun zamandır deprem senaryoları dinleyen Türk insanı depremin sadece Marmara Denizi içinde olacağı ve İstanbul'u ciddi bir şekilde etkileyeceği tezine odaklanmış durumdadır. İstanbul'u etkileyecek olan Marmara depreminin ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısında menfi sonuçlar doğuracağı ciddiye alınması gereken bir sonuçtur.
Diğer taraftan ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Deprem öncesi ve sonrası alınması gereken tüm tedbirlerin ülke sathı için düşünülmesinde büyük faydalar vardır. İstanbul depremi ile ciddi bilgi ve verilere geçmeden önce ülkemizin deprem üreten diğer kuşaklarını da hatırlatmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi : Bu bölgede Elbistan, Sürgü ve Malatya fayları her an deprem üretecek faylardır.Bu zon üzerinde 1975'de Lice'de 6.6 ve 2002'de Çüngüş'te 4.3 büyülüğünde depremler meydana gelmiştir.Diğer taraftan Ocak 2005'te Hakkari'de 5.5 büyüklüğündeki deprem Güneydoğu Anadolu bindirme hattı ile Şemdinli- Yüksekova fay zonunun birleşim bölgesinde olmuştur. Şemdinli-Yüksekova fayı da aktiftir ve her zaman deprem üretecek özelliktedir.
Doğu Anadolu Fay Hattı( DAF) : İskenderun körfezinden başlayan Hatay, Türkoğlu, Kahramanmaraş, Adıyaman kuzeyi, Pütürge, Sivrice, Bingöl'den Karlıova'ya ulaşıp burada Kuzey Anadolu Fayı ile birleşen sol atımlı Doğu Anadolu Fayı tüm bu bölgeyi oldukça rahatsız eden yaklaşık 600km.uzunluğunda ve yer yer 25 km.genişliğe ulaşan bir tektonik hattır.Yılda yaklaşık 1 santimetre yer değiştiren bu kırık hattı geçtiği tüm yerleri deprem açısından ciddi olarak tehdit etmektedir. Son zamanlarda ciddi sarsıntıların olduğu bu bölgede tüm tedbirlerin derhal alınması gerekmektedir. Zira bölge beşik gibi sallanmaktadır.
Ege Bölgesi: Bölgede meydana gelen kuzey-güney gerilmeler sonucunda doğu-batı sıkışmalar gelişmiş böylece Ege Bölgesinde bu gün hakim olan tektonik yapıyı ortaya çıkarmıştır. Bu yapı normal faylar sonrası horst ve grabenlerden meydana gelmiş bir tektonik yapıdır. Bölgede Gediz, Büyük ve Küçük Menderes, Bakırçay, Gökova gibi doğrultu atımlı kırık hatları da yer almaktadır. Ayrıca Bergama, Foça, Fethiye, Burdur, Yatağan, Dinar ve Pamukkale'de deprem üretebilecek normal kırıklar bulunmaktadır. Diğer taraftan İzmir ve çevresinde İzmir, Tuzla, Cumaovası, Gümüldür, Bornova faylarının da deprem üreteceğine dikkat etmek gerekmektedir.
Kuzey Anadolu Fay Hattı( KAF) : Bu fay zonu Karlıova çöküntüsünün kuzeyinden başlayarak Erzincan, Erbaa, Kargı, Tosya, Kurşunlu, Gerede, Düzce ve Bolu'ya kadar devam eder ve İznik Gölü'nün güneyinden geçip Marmara Deniz'ine ve Adapazarı, İzmit, Gemlik ve Yalova hattını takip ederek Marmara Deniz'ini de geçerek Tekirdağ'a ulaşır ve oradan da Yunanistan'a devam eden iki hat boyunca ilerler.
Bu kırık, yaklaşık 11 milyon yıl önceki bir kıta kıta çarpışması sonrası oluşmuş sağ yönlü doğrultu atımlı bir kırık zonudur.1600 km. uzunluğunda olan bu hat sürekli kırıldığından yüksek sismik hareketlilik göstermektedir.Son 60 yılda bu zonda 7 ve 7'nin üzerinde 9 deprem meydana gelmiştir.Bu depremler sırasıyla, 1939 Erzincan, 1942 Niksar-Erbaa, 1943 Tosya-Ladik, 1944 Gerede, 1949 Karlıova, 1957 Abant, 1967 Adapazarı, 1999 Kocaeli ve Düzce depremleridir.KAF 1948 yılında PROF.Dr. İhsan KETİN tarafından keşfedilmiştir.(Sayın Hocamı saygı, şükran ve rahmetle anıyorum) İhsan Ketin arazideki çalışmaları sırasında bu fayın sadece haritalanıp öylesine geçiştirilecek bir fay olmadığını, fayın her bölümünün dikkatli çalışılması gerektiğini vurgulayarak, fayın tüm hat boyunca deprem üreten bir fay olduğunu ifade etmiştir.
İşte bu yol göstermeden sonra özellikle MTA Genel Müdürlüğünün jeologları ve üniversiteler bu fay zonu üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmışlar ve çok değerli sonuçlar ortaya çıkarmışlardır.Ancak bilimsel çalışma yapan insanların ortaya koyduklarını kuvveden fiile geçirmeyen icra makamları, ülkemizin herhangi bir yerinde olan tabiat olaylarının üzücü sonuçlarından sonra bir şeyler söylemeye veya yapmağa çalışmaktadırlar.
KAF'ının Marmara Denizi bölümünde tarihi dönemlerde de yıkıcı depremler meydana gelmiştir. 1509, 1754, 1766, 1894 depremlerinde İstanbul'da birçok yapının hasar gördüğü bilinmektedir.( Sultan Ahmet ve Süleymaniye camileri ve Ayasofya gibi) Ne var ki, meydana gelen depremlerin hangi kırıklar üzerinde nasıl olduğu, büyüklük ve şiddetleri hakkında doğru bilgiler bulunmamaktadır.İleri sürülen fikirler tahminlerden öteye geçememektedir.Gerçek olan ise bölgenin belirli zaman aralıklarıyla depreme maruz kalmasıdır.
M A R M A R A D EP R E M İ VE İ S T A N B U L
Marmara Denizi yaklaşık 275 km.uzunluğunda, 80 km. genişliğinde derin çukurlukların (Tekirdağ, Orta Marmara, Çınarcık) bulunduğu denizel bir çökelme ortamıdır.KAF hattının oluşmaya başladığı dönemde bir göl ortamı halinde bulunan Marmara Denizinin oluşumu KAF hattı ile doğrudan ilişkilidir.
Marmara Denizi ile ilgili olarak yapılan batimetrik çalışmalar sonucu deniz tabanında derin çukurluklar, kıyı çizgileri eski akarsu yatakları ve heyelanlar tespit edilmiştir.Deniz tabanındaki topoğrafyanın bu hale gelmesini sağlayan en önemli sebep deniz içinden geçen ve aktif olan faylardır. Bu fayların hemen tümü KAF sistemine bağlı olarak gelişen faylardır.Karlıova'dan Bolu'ya kadar uzanan KAF Bolu'da ikiye ayrılarak batıya ve güneye doğru devam eder.Kuzeyde Düzce, Akyazı, Sapanca Gölü, Gölcük ve Hersek üzerinden Marmara Denizine girer, (İstanbul'a yer yer 8-10 km.yaklaşır) deniz içinden batıya doğru devam eder ve Ganos fayı ile birleşerek Yunanistan'a geçer.
Güneyde ise Abant, Dokurcun, Geyve, İznik, Edincik,Yenice, Manyas ve Gönen'e kadar iner. İşte bu iki hat üzerinde bulunan tüm yerleşim birimleri muhtemel bir Marmara depreminden mutlaka etkileneceklerdir.1912 Saroz Körfezi 7.4, 1935 Maramara 6.4, 1953 Yenice- Gönen 7.2, 1953 Edirne 5.2, 1963 Yalova 6.4, 1964 Manyas 6.9, 1965 Saroz Körfezi 5.9, 1967 Adapazarı-Mudurnu 7.1, 1975 Saroz Körfezi 6.6 ve 1999 Kocaeli 7.4 ve Düzce 7.2 depremleri KAF hattının bu bölgede çok hareketli olduğunu bizlere açık bir şekilde göstermektedir.
Kuzey Anadolu Fay hattının Marmara Denizi içindeki ve davranışları ve İstanbul'u da etkileyecek deprem ile ilgili olarak bilim adamlarının yapmış oldukları çalışmaların bir kısmını aktararak konuyu daha açık bir şekilde ortaya koymağa çalışalım. Prof. Dr. Celal ŞENGÖR Marmara'da olacak bir depremin İstanbul'u etkileyeceğini ve çok kötü sonuçlar doğuracağını değişik platformlarda kesin ifadelerle dile getirmektedir. Konuyla ilgili görüşlerine gelince:
__Koskoca bir fay İzmit'ten çıkıyor, bizim adaların güneyinden geçiyor, Yeşilköy'de karaya 8.5 km. yaklaşıyor, oradan dönüyor ve dümdüz bir hat şeklinde Şarköy'e gidiyor.Gayet aktif bir fay üstelik.Muhtemel İstanbul depremi bu fay üzerinde olacak.Muhtemel İstanbul Depreminin 7.6 büyüklüğünde olacağı da yapılan araştırmalardan sonra hemen belli oldu.
___ İzmit'ten Tekirdağ'a kadar götürecek mesafe 164 km. İyi. Derinlik ne kadar 10km. Bu da iyi. Genişlik ne kadar peki? O da 10 km. Bu daha da iyi.Çünkü kaya bu yüzey üzerinde tutunuyor. Dolayısıyla tutunan kayanın hacmı belli.Buradan hareket ederek enerjiyi hesap ediyorsunuz ki,'' 7.6 lık bir deprem en büyük ihtimaldir.''
Prof. Dr. Naci GÖRÜR, Marmara Denizinde Deprem Potansiyeli adlı kitabında Marmara Denizindeki faylarla ilgili bilimsel açıklamalara yer vererek sonuçta şu görüşü ileri sürmüştür:
___ Yapılan çalışmalar ve tarihsel deprem kayıtları Marmara Fay Sisteminin Marmara'daki en tehlikeli fay olduğunu ortaya koymuştur. 110 km. uzunluğundaki bir fayın kırılması halinde 7'den büyük bir deprem üreteceği hesaplanmıştır. Anacak bu fayın Gelibolu Yarımadası ile Orta Marmara Çukuru arasında kalan 60 km.lik kısmı 1912 Şarköy depremi sırasında kırılmış ise o taktirde Marmara Fay Sistemi üzerinde beklenen depremin büyüklüğü azalacaktır. Adalar Fayının kırılması halinde en fazla 7 büyüklüğünde, Çınarcık Fay Sisteminin kırılması halinde 6 büyüklüğünde deprem üreteceklerdir.
Prof. Dr. Okan Tüysüz konu ile ilgili şu görüşü ileri sürmektedir:
___ Adalar Fayı doğrultu atımlı varsayılıyorsa en fazla atımın gerçekleşeceği hesaplanan 1509 depreminin büyüklüğü 7.4'ü geçmeyecektir. Bu durumda, Marmara Denizinin doğusunda 1894'ten bu yana biriken atım 1.7m olduğundan, bugün Adalar Fayının 6.9'dan büyük deprem üretmesi mümkün değildir.Marmara Denizi'nde önümüzdeki 60 yıl içinde dört yıkıcı depremin olacağı neredeyse kesindir.Bu depremlerin büyüklüğü, geçecek süreye göre neredeyse hiç değişmemektedir. Doğu Marmara'daki parçada kırılma büyüklüğü de 7.1 civarındadır.
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy Marmara Denizi'nin aktif tektoniği ile ilgili görüşlerinde şu bilgilere yer vermektedir:
____ İstanbul'u yıkacak dedikleri bu Kuzey Marmara kenarındaki fay düşey bir faydır. 17 Ağustosta yırtılan fayın devamı Yalova-Çınarcık-İmralı hattıdır.Yani Armutlu yarımadasının hemen kıyısından geçerek gitmektedir. Bu nedenle İstanbul'a gelmiyor.Fay güneyde on misli fazla stres biriktirmiş.Deformasyon kuvvetli.Ve deprem olduğu zaman güney kıyı yıkılır.Güney kıyıdan kasıt, Mudanya- Bandırma hattı. Marmara'da deprem yaratacak stres İmralı önünde birikti.Oradan Mudanya'ya Biga'ya doğru dönerek gidiyor.Yalova- Çınarcık- İmralı fayında kırılma olursa bunları etkisi 17 Ağustostan fazla olmaz.Armutlu, Mudanya, Gemlik, Çınarcık etkilenir.
Prof. Dr. Ahmet Ercan'ın görüşü ise şöyledir:
___ 6.7'den büyük depremlerin etkin etki alanı 100 km.dir.En çok etkilediği yön,doğu-batı,sonra kuzeybatı- güneydoğudur.Yapıların uzantısı bu yöne uyumlu olmalıdır. Deprem enerjisi birikim hızına göre Marmara'da 7.6'lık bir deprem 2225 yılından önce olamaz.1999'da Kocaeli'nde boşalan Marmara yorgundur, kısa sürede kendini toparlayıp bir büyük deprem yapma olasılığı yok denecek ölçüde azdır.
Bilim adamlarının Marmara Denizi'nde oluşabilecek jeolojik olaylarla ilgili görüşleri hemen her satırda muhtemel olaylar, tarihi bilgiler ve kişisel yorumları çerçevesinde gelişmektedir.Bu görüşler İstanbul için iki zıt düşünceyi gündeme taşımıştır.
1. İstanbul'da önümüzdeki 30 yıl içinde büyüklüğü 6.3-7.6 arasında mutlaka bir deprem olacaktır.Depremin büyüklüğüne göre İstanbul tanınmaz bir hale gelebilir.Milli ekonomiye büyük zararlar verebilir ve ülke bağımsızlığı tehlikeye girebilir.
2. İstanbul'u şiddetle etkileyecek büyük bir deprem olamaz. Zira kırılma Mudanya- Bandırma hattında olacaktır.Ayrıca, deprem enerjisi birikim hızına göre de 7.6 büyüklüğünde bir deprem olacaksa da en az 200 yıl sonra olabilir.
15-20 milyon insan hayatını ve bir ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda, bilim adamlarının birbirlerine güvenerek, kendi içlerinde tartışarak ve anlaşarak muhtemel sonuçları halkın anlayabileceği bir dille söylemeleri ve halkın bu fikirlere inanarak ve de güvenerek ciddi bir şekilde örgütlenmesini sağlamaları daha doğru ve iyi olurdu.
Deprem korkusu ile yaşayanlar, konuya biraz daha ciddi, dikkatli yaklaşanlar şu soruları devamlı sormaktadırlar:
1. Bilim adamlarının bilimsel konularda değişik düşüncelere sahip olmaları bilimin tabiatı icabı olabilir. Ancak, hayati bir konuda bilim adamlarının sonuçları itibariyle birbirleriyle zıt iki düşünceye sahip olmaları acaba eldeki verilerin çok kısıtlı olmasından mı kaynaklanmaktadır? Toplanan veriler birlikte değerlendirilmemekte midir? Bilimin sonuçlara ulaşabilmesi için elinde çok ciddi veriler olması gerekmektedir. Bu verilere ulaşacak donanımlar neden bilim adamlarının hizmetine sunulmamaktadır?
2. İstanbul'u etkileyecek bir depremde İstanbul'un hangi yerleşim yerleri büyük zararlar görecektir. Kitaplarda ve makalelerde bunların hepsi detaylı bir şekilde yer almaktadır. Ancak İstanbul'da yaşayan vatandaş bunları bilmiyor.Vatandaş karbonifer, levha tektoniği, okyanusal kabuk, alüvyon yelpazesi, sıvılaşma, erime boşluğu gibi kavramlarla ilgilenmiyor. Oturduğu yer sağlam mıdır? Değil midir ? Bunu öğrenmek istiyor. Bu konuda vatandaşa nasıl yardımcı olunabilir ?..
3. 1999 Ağustosundan bugüne kadar değişik gemilerle ciddi bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Bu gemiler genelde yabancı gemilerdir. Ülkemizin tüm denizlerinde özellikle jeolojik ve jeofizik amaçlı çalışmalar yapılması için modern teknoloji ile donatılmış bir geminin acele alınması için gerekli girişimlerde bulunulması ve şayet gemi alınmıyorsa neden alınmadığının vatandaşa anlatılması gerekmektedir. Burada amaç her kuruluşun ayrı ayrı gemiler alması değildir. Mesela Kandilli Rasathanesi emrinde olacak bir gemi tüm bilim adamlarının hizmetine sunulabilir.
Büyüklüğü ne olursa olsun İstanbul'u etkileyecek bir deprem değişik zemin ve jeolojik yapılar üzerinde farklı hasarlar meydana getirecektir.Kırıklar ve gevşek zemin dediğimiz alüvyonlar ve suya doygun çökellerin üzerinde bulunan yapılar depremden en fazla etkilenecek yapılardır. Yer altı su seviyesinin yüksek olduğu, tutturulmamış yani gevşek çakıllı, kumlu, killi zeminler çok zayıf zeminlerdir. Böyle zayıf zeminlerde depremin şiddeti daha çok hissedilir.(Şayet binalar sağlam da yapılmamışsa tehlike daha fazla olacaktır.). Yapılan çalışmalara göre İstanbul'daki zemin yapısı, deprem riski göz önüne alındığında üçe ayrılmaktadır.
1.Birinci derece deprem riski taşıyan bölgeler: (Depremde en fazla etkilenecek yerler) Zeytinburnu, Ayamama Deresi, Avcılar, Ambarlı, Haramidere, Florya, Ataköy ve Küçükçekmece.
2. İkinci derece deprem riski taşıyan bölgeler: Eyüp, Kasımpaşa, Karaköy, Fatih, Topkapı, Bakırköy, Bahçelievler, Beylerbeyi.
3.Üçüncü derece deprem riski taşıyan bölgeler: Üsküdar, Kadıköy, Kartal, Beykoz,Bostancı, Altunizade, Beşiktaş, Şişli, Levent, Arnavutköy, Emirgan, Sarıyer, Şile.Depremden Avcılar, Zeytinburnu, Bakırköy, Fatih, Eminönü, 9-10 ,Kadıköy ve yakın çevresi 6, Küçük ve Büyükçekmece 8-9 şidettinde etkilenecektir.Tüm İstanbul halkına yerleşim yerleri ile ilgili zeminlerin davranış biçimlerini anlatan ve doğru olan bilgileri semt semt, mahalle mahalle ve sokak sokak aktarmak gerekmektedir.
İstanbul'da başta üniversiteler olmak üzere, Kandilli Rasathanesi'ndeki bilim adamları, belediyeler, muhtarlar halkın aydınlatılması konusunda ciddi bir çalışma içine girmelidirler.Böylesine örgütlü bir çalışma, deprem sonrası alınması gereken tedbirler için de değerlendirilebilecek bir alt yapı da oluşturacaktır. İnsan hayatının öne çıktığı böylesine ciddi bir konuda icra makamında bulunan hiç kimsenin bu konuyu hafife almaması gerekmektedir.
Bulunduğumuz coğrafya yaklaşık 15 milyon önce Orta Miyosen'de başlayan neotektonik hareketler sonucunda şekillenmiştir. Afrika levhasının Anadolu'ya çarpması ve Doğu Anadolu'daki sıkışma ile Akdeniz'deki dalma-batma zonunda meydana gelen olaylar sonucu Ege'deki graben sisteminin oluşumu Türkiye'nin tektonik yapısını yani bir yerde de depremlerle ilgili kaderini de belirlemiştir. Ülkemizde son 60 yılda 9 büyük deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 60 bin kişi hayatını kaybetmiştir.
Dünyada ise son 100 yılda 30'a yakın büyük deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 750 bin insan hayatını kaybetmiştir.İşte böylesine büyük can ve mal kayıplarına yol açan depremlerin önceden belirlenerek bu kayıpların önüne geçilebilmesi için bilim adamları dikkate değer çalışmalar yapmaktadırlar.
Nasa Ames Araştırma Merkezinden F.Freund, yerkürenin derinliklerinden gelen sinyallerin bazı büyük depremleri bize birkaç gün önceden haber verebilir tezini ileri sürmektedir. Freund '' Yapılacak iş, sinyallerin nasıl okunacağını ve nasıl deşifre edileceğini öğrenmektir.
En iyi yol bu sinyallerin, kaynağını ve fiziğini daha iyi anlamağa çalışmaktır.Yerkabuğundaki kayalarda bulunan sessiz elektrik yüklerini keşfetmek ileri doğru atılan bir adım olmuştur.'' diyerek bu konuyla ciddi bir şekilde ilgilenilmesini savunmaktadır.
Ayrıca bazı jeofizik yöntemlerle de (jeo-elektromanyetik, jeo-elektrik) depremlerin önceden belirlenmesi konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Depremlerin önceden belirlenmesi konusunda bilim adamları gezegenlerin dizilimi, güneşte meydana gelen patlamaları,sıcak su kaynaklarındaki iyon ve gaz değişimlerini, bulutların hareketini ve deprem öncesi yayılan kızıl ötesi ışınları takip ederek bu olayların depreme etkileri konusunda bazı sonuçlar çıkarmak için ciddi çalışmalar yapmaktadırlar.
Ancak bugün bilim, depremlerin 10 gün, 5 gün, 1 gün, veya birkaç saat önce olacağının söyleyecek bilgiye ve teknik güce sahip değildir. Ne var ki bilimi, insanın tabiata hakim olmak için araştırarak, bilinmeyenleri keşfetmek, icat etmek ve sonuçta tabiatın sırlarını öğrenmek, çözmek şeklinde tanımlarsak mutlaka bir gün (asırlar sonra da olsa) bu konuda insanlığı umutlandıracak sonuçlar ortaya çıkarılacaktır. 21.yüzyılın başında depremlerle ilgili söylenecek tek söz; dünyanın her yerindeki tektonik hatlarda her an bir depremin olabileceğidir. Kısacası bugün için depremlerin önceden belirlenmesi mümkün değildir…
S O N U Ç L A R VE Ö N E R İ L E R
Görüldüğü gibi deprem ülkemizin en önemli ve öncelikli meselelerinden biri haline gelmiş durumdadır.Hayat pahalılığı, işsizlik, cari açık, AB krızi, Orta Doğu ile ilgili meseleler ve seçimler derken depremin meydana getireceği korkunç tablonun sonuçları ile ilgili neler yapıldığı hakkında vatandaşın bilgilendirildiğini göremiyoruz.
Bugün devleti idare eden ve icraatın içinde bulunanların ülkenin deprem olabilecek tüm yörelerinde hergün birkaç tedbir alarak önemli sorunları çözerek vatandaşları deprem tehlikesinden uzaklaştırmak mecburiyetinde olduklarını bilerek görevlerini yapmalıdırlar.Bilim adamlarının ikazları mutlak şekilde dikkate alınmalıdır.Türkiye ihracatının %70'ini yapan İSTANBUL- BURSA- KOCAELİ ve SAKARYA illerinin büyük Marmara Depreminden etkileneceği bilindiğine göre ülkenin şah damarı olan bu bölgenin üzerinde çok ciddi olarak durulması gerekmektedir. Hazırlıksız yakalanabilecek bir depremin şoku sonrası yaşanacak paniğin hayatı nasıl içinden çıkılamaz bir hale getireceğini uzun uzun anlatmağa gerek yoktur.
Günün birinde İstanbul'u ve tüm bölgeyi etkileyecek 6.3- 7.6 büyüklüğünde bir deprem olacağı artık bilimsel bir gerçektir.Diğer taraftan ülkemizi etkileyen tüm tektonik hatlar, sürekli deprem ürettiğinden çok dikkatli ve tedbirli olunması da kaçınılmaz bir bilimsel sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu görüş ve değerlendirmeleri sonucunda :
1. 1894 yılında Sultan II. Abdülhamid'in bizzat ilgilendiği Marmara Denizi'ndeki çalışmalar, Rus bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir. Aradan geçen 110 yıl sonra bile küçücük Marmara Denizi'ndeki problemlerin çözümü için, yine yabancılardan medet ummaktayız. Bu ülkenin bu konularla ilgili çalışmalar yapacak dünya çapında üne kavuşmuş bilim adamları, mühendisleri vardır. Bu insanlara imkan tanıyarak, denizlerimizde deprem ve diğer konularla sürekli olarak çalışmalar yapabilecek teknik donanımların hizmetlerine verilmesi gerekmektedir. Onun içindir ki; denizlerimizde jeolojik ve jeofizik çalışmalar yapacak tam donanımlı bir bilim gemisinin Kandilli Rasathanesi emrine verilmesi şarttır.Her üniversitenin ve kamu kuruluşunun ayrı ayrı gemi almasına da gerek yoktur. Belki mevcutlar daha iyi bir hale getirilebilir.
( MTA Sismik- 1 başta olmak üzere) Diğer taraftan bilim adamları ve kuruluşlar birbirlerinden bağımsız bilimsel çalışmalar yaparak farklı görüşlerin sahipleri olsalar bile bilimin zerafeti gereği birbirlerine küsmeden, kırılmadan vatandaşa açıklamalar yapmak mecburiyetindedirler.Bu şekildeki zafiyet vatandaşın maneviyatını kırmakta bilime güveni kalmamakta ve kendisini koruması için Tanrı'ya yakarmaktadır.
2. Depremle ilgili gayrı ciddi ve parlak sözlerle vakit geçirmeden acilen bir DEVLET deprem projesi hazırlanmalı,organizasyonun tek elden yürütüleceği TÜRKİYE DEPREM MERKEZİ kurulmalı ve tüm çalışmalar doğrudan Başbakana bağlı olarak yürütülmelidir.Bu projede ilgili tüm bilim adamları, sivil toplum örgütleri ve mutlaka silahlı kuvvetlerin yer almaları sağlanmalıdır.
Başbakana sunulan raporun icapları behemahal yerine getirilmeli, çalışmalar (eğer yapılıyorsa) her kademede ciddi bir şekilde denetlenmelidir.Raporda yer alan 60 milyar dolar kaynak derhal bulunarak halkın hizmetine sunulmalıdır. Yıkılması gereken okullar, hastaneler, evler, sanayi tesisleri, köprüler, mahalleler ve diğer yerleşim yerleri yıkılarak, ovalar terk edilerek İstanbul ve diğer il ve ilçeler de daha sağlam zeminler üzerine taşınmalıdır.
İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Sakarya'yı vuracak bir depremde 50- 100.000 kişi hayatını kaybedecek ve depremin ülkeye maliyeti 100.000 milyar dolar olacaksa şimdiden gereken tedbirleri almayanlar bunun vebali altında ezileceklerdir.
3. Bir deprem anında neler yapılması gerektiğine dair hazırlanacak plan çerçevesinde, tüm ülkeye hizmet götürebilecek Akut benzeri bir teşkilatın acilen kurulması şarttır.Tüm ülkeye deprem anında neler yapılmasını anlatan, açıklayan el kitapçıklarının dağıtılarak halkın bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca hemen hergün devletin televizyonlarından bu konularla ilgili yayınlar yapılarak halk bilgilendirilmelidir
Bilime ve bilim adamlarına inanıyorsak yapılan ciddi uyarıları dikkatle inceleyerek, deprem riski altında yaşayan diğer çağdaş ülkeler gibi tüm tedbirleri alarak, korkusuzca yaşamak için ülkeyi yönetenlere her dönemde büyük sorumluluklar düşmektedir.Kişisel menfaatler, ideolojik düşünceler, siyasi çıkarlar ve kültürel farklılıklar insana olan sevgi ve saygının, aklın, bilginin ve bilimsel gerçeklerin önüne hiçbir zaman geçmemelidir. (Kaynak: Ortadoğu Gazetesi)
#