28 ŞUBAT
Kendisini darbelere yaslayarak ayakta durmaya çalışan oligarşik darbe düzeninin son hukuksuzluğu olan 28 Şubat darbesinin onuncu yılında yine hukuksuz uygulamalar yasaklar ve baskılar devam ediyor.On yıllardır Müslüman halkın dinini ve değerlerini hafife alan İslam ve Müslümanları sürekli baskı altında tutarak İslamı toplumsal hayattan kopartıp merasimler , özel gün ve geceler dini olarak empoze etmeye çalışan sistem bu kötü alışkanlıklarından bir türlü vazgeçmiyor.Özellikle başörtüsü üzerinden sürdürmeye ve yaygınlaştırmaya çalıştığı darbe ortamını yeri ve zamanına göre diğer tüm sivil unsurlar üzerinde de yerleştirmeye çalışıyor.
Toplum mühendisliği kavramı üzerinden devam ettirilen bu post modern darbenin üzerinden on yıl geçmesine rağmen hala aynı mühendislik ürünü projeler hayata sokulmaya çalışılıyor.On yıl önce laik-anti laik cepheleşmesi üzerinden toplumu kamplara bölüp direncini kırmaya çalışan bu darbeciler bugün de vatansever-vatan haini ya da ulusalcı-bölücü kamplaşmaları üzerinden kendi heva ve hevesleri ile birlikte işgale ve işgalcilerin yapmak istediklerine çanak tutuyorlar.Lafa geldiğinde bağımsızlıktan bölünmez bütünlükten dem vurup toplumsal beklentileri oyalayanlar iş icraata geldiğinde ve emperyalizme ve azgın kapitalizmin sömürülerine karşı seslerini çıkartamıyorlar.Sürekli edilgen ve Müslüman halkın aleyhine olan uygulamalara imza atıyorlar.28 Şubat’la birlikte Müslümanların üzerine gelerek toplumdaki İslami umut ve beklentileri boşa çıkarmak için sermaye medya bürokrasi ve YÖK gibi Danıştay gibi anayasal kurumlar eliyle her türlü oyun ve planı tertip ediyorlar.Alışmış oldukları hayat tarzının devamı ve bekası için halkın emek ve değerlerini sömürüp halk asgari ücretlerle yoksullukla yaşamaya çalışırken kendileri son derece müsrif bir şekilde yaşıyorlar.Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yüzünü tamamıyla Batı’ya döndürenler şimdi Batı’nın düşmüş olduğu boşluk ve anlamsızlığın içerisinde Batı’nın ikiyüzlü politikalarına karşı çaresizliği yaşıyorlar.On yıllardır Batı’ya ve onun sahte değerlerine ses çıkartamayanlar şimdi zaman zaman fiili bir işgal olmasa da Türkiye’nin bağımsız olmadığını tekrardan bir kurtuluş hareketinin olması gerektiğine dair sivil üniformalı güçlerini harekete geçirebilmek için uğraşıp duruyorlar.Fakat halkın beklentilerinden kopuk olmayı alışkanlık haline getirmiş sistemin bu elebaşları darbe ortamlarına olan isteklerini de açığa vurmaktan çekinmiyorlar.
28 Şubat’ın ve daha önceki darbelerin mimarı askeri vesayet sistemi son dönemde inisiyatif ve avantajlarının avucunun içinden kaçtığını hissettikçe yaşadığı bunalımdan olacak dengesizleşiyor hukuksuzluk birbiri peşi sıra geliyor birbiriyle çelişen ifade ve demeçlerine rastlamak mucize olmuyor.Uluslararası emperyalizmin yeniden çeki düzen vermek istediği Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu coğrafyada bilhassa ABD İngiltere ve İsrail eksenli çeteci yapılanma bölge ülkelerinin sosyo-ekonomik , jeopolitik veya coğrafi şartlarını sürekli kendi çıkarlarına uygun olarak hesaba alıp bunun üzerinden politika üretip uygulamaya koyuyorlar.Türkiye’deki mevcut hükümet ise bu politika ve uygulamalara karşı hiçbir ses çıkartamıyorlar.Hala önceki yılların refleksleri ile tepkiler vermeye çalışıyorlar.
28 Şubat’ın bizzat üzerinden geçerek yok etmeye çalıştığı Müslümanların ise darbeye ve darbecilere karşı bakışında ciddi bir sorgulama ve yargılama görünmüyor.On yıldır darbe ortamı sürekli gerilmek ve yayılmak istenerek toplumun adalet ve ahlak duyguları törpülenirken darbeye maruz kalmış müslümanların yemeğin hangi elle yeneceğine kafa yormaları darbecileri keyiflendirmek ve sevindirmekten başka bir işe yaramıyor. Müslümanlar bu tür tali gündemleri bırakıp en acil gündem olan darbecilere ve darbeci zihniyete karşı direnmeye ve direnişin yayılmasına kafa yormaları daha verimli ve üretken bir yapıyı da beraberinde getirecektir.
Her defasında darbelerle kendisini yenileyip en son 28 Şubattaki post modern darbeyle halkı baskı altında tutan oligarşik darbeci sistemi uyarmak onları bu huylarından vaz geçmeye çağırmak gerekiyor.